AKİF’İ ANMAK YA DA ANLAMAK!     

AKİF’İ ANMAK YA DA ANLAMAK!

Mehmet Akif Ersoy’un vefat tarihi:27 Aralık 1936, Akşam saat 19.45 gibi vefat etti. Bir “hisli yürek” aramızdan göçüp gitt,. O manevi evlatları “asımın nesli” olarak anılıyordu bir zamanlar, artık neredeyse onlar da yok.. Mısır dönüşü yerleştiği İstanbul’da Beyoğlu’ndaki, “Mısır Apartmanı” isimli, bugün hâlâ ayakta olan bina’da, 20 Haziran 1936’da Mısır’dan kesin dönüş yaptıktan sonra, Siroz hastalığı sebebi ile vefat etti. Vefatının ertesi günü, önce herkesten habersiz yapılmak istenen cenaze işlemi, üniversite talebelerinin haberdar olması ile 28 Aralık’ta büyük bir cenaze töreniyle Edirnekapı Mezarlığı’na defnedildi. Cenazesine resmi tören yapılmadı, ama İstanbul Üniversitesi öğrencileri sahip çıktı; tabutunu omuzlarında taşıdılar. Bu olay, “devletin değil milletin cenazesi” olarak tarihe geçti.

Akif’i anmadan önce anlamak gerek. Anmak işi kolay. Bir organizasyon firması ile anlaşırsınız, verirsiniz parayı, o işler yapılır. Onlar “organize işler”.. Akif’i anlamak için önce Osmanlıca bileceğiz, sonra da 1800 den başlayan Osmanlı, Avrupa, Rusya, Ortadoğu tarihini çok iyi bilmemiz gerek. Edebiyattan anlamamız gerek. Safahat şiir şeklinde yazılmış bir din kitabı gibidir yer yer, Tarih kitabı olur, yer yer siyaset kitabı, ahlak kitabı. Büyük ölçüde nefs muhasebesine davet görürsünüz.

1920 sonrası hayatının son 16 yıllık dönemini anlamak için Cumhuriyet tarihini iye bilmemiz gerek.

O tarihin “canlı tanığı” idi. Hayalleri vardı. “Mehmet Akif Ersoy” adını bu gün hangi olayla anıyoruz!?. Utanç verici bir durum. Kandil’de Uyuşturucu, kumar, fuhuşu konuşuyoruz. Kandilde uğur getirsin diye birileri, haram ayda belki de piyango alıyordur. Vergilendirilmiş her şey helal oluyor ya (!?). Haram aylarda savaşı konuşuyoruz, barışı değil. Oturup düşünmemiz lazım, biz bu hallere nasıl düştük. CHP iktidarda değil! Her yere İmam-Hatipli doldurdular, her ilde, ilçe’de İmam-Hatip açmakla, her köşe başına cami yapmakla olmuyormuş bu iş.

Akif Osmanlı’nın son günlerini gördü. 1. Meclis konusunda heyecanlanmıştı. İstanbul’dan Ankara’ya kadar yürüyerek gitti, her gittiği yerde camilerde insanlara hitab etti. Osmanlının son günlerinde Sarayla ters düştü, İttihat Terakkinin kapısını çaldı. İki kapı da yüzüne kapandı. İstibdat şiiri ile Abdulhamid dönemi yönetimine sert eleştiriler yöneltti. Ankara’ya gitti, . Mecliste sarıklılar ve kalpaklılar birlikte idi. 1. Meclisteki bayrak bu günkü bayraktı, sancak kelime-i tevhid sancağı. Zaten İstiklal Marşında da bunu görürsünüz. 2. Mecliste herşey tersine döndü. Mısıra gitmek zorunda kaldı. Döndüğünde hastaydı. Vefat ettiğinde ise cenazesine katılıp konuşma yapanlar hakkında soruşturma açıldı. Biz İstiklal Marşı’nın şairini irticadan yargılayan bir yönetim kadrosuna sahibiz. “irtica’ın onların lehçesind Şeriatın tam karşılığıdır” çünkü. Bu anlamda “Safahat” aslında, saltanata, istibdat’a ve Kemalizm’e bir eleştiridir.

Akif, Müslüman olduğunu söyleyen kalabalıklardan da şikayetçidir: “Müslümanlık nerde? Bizden geçmiş insanlık bile…/ Âdem aldatmaksa maksat, aldanan yok, nafile! – Kaç hakiki müslüman gördümse, hep makberdedir; / Müslümanlık, bilmem amma, galiba göklerdedir; – (…) Varsa şayet, söyleyin, bir parçacık insafınız: / Böyle kansız mıydı -hâşâ- kahraman ecdadınız? – Böyle düşmüş müydü herkes ayrılık sevdasına? / Benzeyip şirazesiz bir mushafın eczasına, – Hiç görülmüş müydü olsun kayd-i vahdet târumâr? / Böyle olmuş muydu millet can evinden rahnedar? – Böyle açlıktan boğazlar mıydı kardeş kardeşi? / Böyle âdet miydi bi-perva, yemek insan leşi? – Irzımızdır çiğnenen, evladımızdır doğranan… / Hey sıkılmaz! Ağlamazsan, bari gülmekten utan! … – ‘His’ denen devletliden olsaydı halkın behresi: / Payitahtından bugün taşmazdı sarhoş narası! (…) Öyle bir buhrana sapmıştır ki, zira halimiz: / Zevke dalmak şöyle dursun, vaktiniz yok mâteme! – Davranın zira gülünç olduk bütün bir âleme, – (Burayı okurken Gazze’yi düşünelim) Bekleşirken gökte yüz binlerce ervah, intikam; / Yerde kalmış, nâşa benzer kavm için durmak haram!.. – Kahraman ecdadınızdan sizde bir kan yok mudur? / Yoksa istikbalinizden korkulur, pek korkulur.

Akif hayatı’nın 11 yılını Mısır’da geçirmek zorunda kaldı. 1914’te Teşkilat-ı Mahsusa göreviyle 1. Dünya Savaşı sırasında Müslüman esirleri ziyaret için Berlin’e gitti. 1914-1915’te Necid çöllerine ve Medine’ye seyahat etti; “Necid Çölleri‘nden Medine’ye” şiirini bu yolculuktan esinlenerek yazdı. Bir çok kez; 1915’te Arabistan dönüşü 1915’de Lübnan’da 2 ay kaldı, Ayrıca 1918’de davet üzerine gitti ve 1935’te hastalık nedeniyle tedavi için kısa süre bulundu. İstanbula döndü ve “öz yurdunda garip ve öz vatanında parya” muamelesi gördü ve “dünya sürgünü” sona ermişti, ölümlü dünyadan ölümsüz bir........

© Mir'at Haber