İnsan ve İnsanlığın Sonu…

İnsan ve İnsanlığın Sonu…

İnsanı insan kılan arayışıdır. Arayışın tükendiği noktada insan da tükenmeye başlamaktadır. İşte insanı sınırlar içine hapseden her yaklaşım, insanı tüketen bir yapıya bürünmekten kurtulamamaktadır. Modern düşünce bu bağlamı içinde insanı tüketen ve yok eden bir hüviyeti açığa çıkarmaktadır. İnsanın kendi iç türevleri ile birlikte bir yokluğu yaşadığı zamanlar görmekteyiz. Çocuk, çocuk olmaktan çıkmakta, kadın, kadınlığını unutmakta ve Erkek, erkekliğini yitirmektedir. Buna eşitlik, hak ve özgürlük payesi vermeniz durumu değiştirmeye yetmemektedir.

Din, yaratılmışlığın sınırlarını ve alanlarını belirleyerek varlığın barış içinde kendi yaşamını idrak etmesine zemin oluşturarak varlığın kendi doğası ile uyumlu yaşamasını mümkün kılmaktadır. Dine yöneltilmiş eleştirilerin, dinin doğasına yönelik olmaktan öte, ancak uygulama veya insani deneyimin fesada kapı aralayan boyutlarına yönelik olduğunu tarihsel sürekliliği içinde de gözlemlemekteyiz. O zaman dine yöneltilmiş her eleştiri, insanı yokluğa tevdi etmenin bir araçsal zeminine dönüşmesi kaçınılmaz bir hakikat olarak önümüzde durmaktadır.

Batılı insanlar, dinlerini kaybettikleri andan itibaren kendi insanlıklarını yitirdiklerini de fark etmeye başladılar. Bunu filozoflarının dile getirdiklerinde de görmekteyiz. Bunun hikayelerini, dine yönelimlerini ve özellikle son dönemlerde İslam’a koşuşturmalarını da dikkatle izliyoruz. Türkiye’de ise dine yönelik salvoların bir karşılığının olmadığını zaten biliyoruz. Dinin, fasık, zalim ve münkir dediği tipler ve fesada kapı aralayanlar üzerinden dine/İslam’a saldırmalarının bir karşılığı hakikat bağlamında yok olsa da reel bir karşılık üreterek fesadı çoğaltmaya yaradığı gözlenmektedir.

Hâlbuki son yüzyıldır İslam bu toprakların ruhu olmaktan çıkarıldığı gibi, onunla ilgili her şey yokluğa tevdi edilerek yokluğa mahkûm edilmiştir. Ama hala bu noktada gelişen olaylar ve olup bitenlerin varlığı din üzerinden eleştiriye tabi kılınmaktadır. Bu ne kadar ahmakça bir şeydir ki! Yokluğa tevdi edilmiş, yeni bir inanç kümesi altında yeni bir kültür ve yaşam inşa edilmiş ve buna dayalı olarak gelişen olumsuzluklar ise dine fatura edilerek kendisini kurtarma arayışı içinde var olan kültüre hala inatla sarılmak ve ona güzellemeler yaparak insanlığını yok etme arayışını sürdürmeyi makul göstermektedir.

Batıda dine yönelişin yükseldiği zeminlerde bile ülkemizde ve müslüman ülkelerde batılı değerlere yönelme arayışları bir samimiyet mi yoksa bir ihanet mi?........

© Mir'at Haber