Vicdan, insanın sahip olduğu ve kendisini insan kılan yegâne özelliğidir. İnsanın yapıp ettiklerini tarafsız bir şekilde eleştiriye tabi kılan ve ona söylenmesi gerekeni direkt söyleyen tek özelliğidir. Hakikatin saf hali ile insanın buluşmasını sağlayan temel bir özelliğidir. İnsanların adalet ve barış içinde yaşamasını sağlayan ve bu konuda her insan tekinde mevcut bulunan hassasiyetin nedenidir.
Vicdan, iyiliğin yapılmasında bir üstünlük arayışında bulunmamasını sağladığı gibi kötülüğe karşı çıkışında da çıkarı öteleyen bir yaklaşımın kurucu unsurudur. İnsanı kendisine karşı yabancılaştıran bütün unsurlara karşı panzehir olan vicdan, insanın diğer insanlarla ilişkilerini ahlak temelinde kuran önemli bir zeminin kurucu unsurudur.
Gündelik rutin hayatın kendi akışı içinde vicdan kirlenmeye başlar ve üstü örtülerek onu perdeler arkasına iter. Gündelik yaşamın ağır kokusu ise vicdanı körelten bir özellik taşır. Gündelik yaşam, süreklileşen bir şekilde vicdanı uyutan ve vicdanın gündem dışına çıkmasını sağlayan bir zeminin kurucu unsurudur. Hayat ağırlaşarak insanı kendi insanlığından uzaklaştıran bir özellik taşır. Yaşamın ağırlaşan şartları ise insanı şartlar içinde özgürlüğünü esarete dönüştürerek vicdanı yokluğa tevdi eder…
Yapay zekâ ve sanal âlem üzerinden doğal olan vicdanın yokluğa tevdi edildiği zamanlara erişmiş bulunmaktayız. Gazze meselesini, bu uyutulmuş ve yaşamın dışına itilmiş bir vicdanın yeniden ayağa kalkmasını sağlaması bakımından taşıdığı önemi izah etmeye ise gerek yoktur! Çünkü vicdan kendisini sert bir şekilde uyaracak hamlelere ihtiyaç hisseder. Vicdan, kendi uyaranlarını sert bir biçimde uyarıcılara göre ayarlamaktadır. Gazze’de katliam ve soykırım sürecinin uzaması vicdanın uyanışına yönelik yaptığı baskı ile gündeme taşınmaktadır. Bu sert süreç her insan tekinin insan olma haysiyeti bağlamında yeniden uyanışını sağlayacak bir zemine süreklileşen bir güç katmaktadır.
ABD’de üniversitelerde başlayan Filistin........