menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Beton kültü ve su medeniyeti

13 0
28.11.2025

Son yıllarda ülkemizde iyice artan betonlaşma felaketi, kültürün, terakkinin ve ekonomik kalkınmışlığın bir parçası gibi gösterilmeye çalışılsa da, beton yığınlarına “kültür” değil ancak “kült” denilebilir. Bu berbat betonlaşmayı kutsayan, terakkinin bir gereği gören anlayışın, betonu kutsayan bu çarpık zihniyetin behemehâl terk edilmesi gerekir.

“Züccâciye dükkânına girmiş fil” gibi tarım arazilerini, su havzalarını ve ormanları tarumar eden; büyük bir iştahla beton yığınları inşa eden bir zihniyetle karşı karşıyayız.

Allah-u Teâlâ’nın yarattığı arzın güzelliklerini çirkinleştirmek için yarışan bu oburların açlığını, mal biriktirme hırsını ve beton aşkını durduracak bir merci de yok. Tarım arazilerini ve su havzalarını koruması gereken yetkililer, bu alanları imara açıyorsa; ormanların bir kısmını “orman vasfını yitirdiği” gerekçesiyle betonlaşmaya müsait hale getiriyorsa, beton açlığını kim tedavi edebilir ki…

Bir ülke düşünün, yüzyıllardır yerleşik hayat tecrübesi var ancak gelinen noktada berbat bir betonlaşma felaketi yaşamakta. Bu felaketin, yerleşik kültür yoksunluğuyla yahut mimaride, sanatta ve estetikte geri kalmışlıkla izahı mümkün değildir. Kadim medeniyetimizin eşsiz ve estetik mimarisi ortadayken, bugün berbat beton kalıpları yaşam merkezi haline gelmişse bunun gerçek suçlusu erki elinde bulunduranlardır.

Meselenin başka bir boyutu da “beton kültü”nün geri kalmışlık sendromu olduğudur ve sanayileşmesini tamamlayamamış, teknolojiyi yakalayamamış, kalkınmadaki geri kalmışlığı; modernleşme sürecini tamamladığına inandığı ülkeleri gelişigüzel taklit ederek kapatmaya çalışan bir anlayışın........

© Milli Gazete