Diploma mı, mümin evlat mı? Tercihlerimiz bizi ele veriyor” |
Bismillahirrahmanirrahim.
Elhamdülillahi rabbil âlemîn ve sallallahu ve sellem alâ seyyidinâ Muhammedin ve alâ âlihî ve sahbihî ecmaîn.
Elhamdülillah, Müslümanız. Müslümanlığımızla iftihar ediyoruz. İçimizde “Keşke başka bir dine geçsem, orada daha rahat ederim” diye bir tereddüt yok. Alkol kullananımız bile “Elhamdülillah Müslümanım” demekten vazgeçmiyor. Bunu Allah’ın bir nimeti olarak görüyoruz. İslamiyet’imizi seviyoruz, neslimizin de bizden daha iyi Müslüman olmasını istiyoruz; dua ediyor, gayret ediyoruz.
Ancak bütün bunlara rağmen ciddi bir problemimiz var. “İslam dinimdir” cümlesine kimse itiraz etmiyor; mesele krediye, faize gelince kılıf aramaya başlıyoruz. Sabah namazına kalkamayan bir Müslüman’a “Niye kalkmadın, gavur musun?” desek kavga çıkar. Yani kimse kâfir olmak istemiyor, ibadetin varlığını da inkâr etmiyoruz ama takatimiz yetmiyor, şeytanla mücadelenin ağırlığını taşıyamıyoruz.
Çocuğumuzun ahlaklı, mümin, mücahit olmasıyla, bir diplomasının olması karşı karşıya geldiğinde çoğu zaman diploma ağır basıyor. On beş saatlik otobüs yolculuğuyla, hiç tanımadığımız ortam ve insanlara, sırf iki yıllık okul için çocuk gönderebiliyoruz. Çünkü “nasıl olsa ileride düzelir, yeter ki diploma olsun” mantığı içimize yerleşmiş durumda. Sorun Müslümanlığı inkâr etmemizde değil; Allah’ın emir ve yasaklarının hayatımıza yön verecek güçte olmamasında.
Ashab-ı kiramdan sonra hiçbir dönemde iman iddiası kolay olmadı. Onlar bile mümin kalabilmek için mücadele ettiler; şeytan onların önüne de kaypak zeminler koydu. Ama sahabiliklerinin bereketiyle rüzgârı dağıtıp geçtiler.
Biz ise Müslümanlığı can, mal ve hicret bedeli ödeyerek kazanmadık; atalarımızdan miras aldık. Kundağa bile girmeden ezan duyduk, kelime-i tevhid işittik. Nimet büyük, fakat bu beraberinde bir rehavet getiriyor.
Yeni namaza başlayan bir Müslüman’ın namazına bakın: Kaşınmaya bile çekinir, secde yerine kilitlenir, “Namazım bozulur” diye titrer. Yıllar geçince, fıkhen namazı bozmasa da, namaz içinde öyle rahat hareketler yapmaya başlar ki; ibadetin ağırlığı azalır. “Bozmuyor” diye diye ibadeti laçkalaştırır, ecrini küçültür. Köyde baraka yaparken kimse santim ölçmez; ama şehirde iskan alacağın apartmanda 7 cm çatı fazlalığı bile........