Zafer veya yenilgi tesadüf eseri olmaz

Müslümanların Uhud’da başlarına bir felaket geldi. Bu acı günde karşılaştıkları bunca yara ve acıların dışında ayrıca yetmiş şehid verdiler. Müslüman oldukları halde Allah’ın düşmanı müşrikler onlara galip geldi. Hâlbuki onlar Müslümandılar ve Allah yolunda cihad ediyorlardı. Bunun için Uhud günü aldıkları yenilgi nedeniyle panik ve hayret içinde, “Bu bizim başımıza neden geldi?” dediler.

Hiç şüphe yok ki; yüce Allah, Müslümanlara, bu olayla zafer ve yenilgi hakkındaki değişmez kanununu ve şartını öğretmişti. Sahabiler Uhud’da -bir an bile olsa- sünnetullaha yani Allah Teâlâ’nın her ümmet ve her millet için koyduğu değişmez yasalara uygun olmayan bir davranış biçimi ortaya koydukları için bu acı ve yaralarla karşılaştılar. Ancak mesele sadece bununla sınırlı değildir. Çünkü bu; Müslümanların acı çekmesinin ötesindeki asıl plan, saflardaki müminlerle münafıkların ayrılması, mümin kalplerin arındırılması, düşünce bulanıklığından, zaaf ve eksikliklerden temizlenmesine ilişkin Allah’ın kaderinin gerçekleşmesi olayıdır.

Hiçbir şey rastlantı sonucu ve boşuna meydana gelmez. Kuşkusuz Allah’ın hikmeti ve müminlere olan iyiliği, onları değişik koşulların etkisiyle saflarda çalkantılara sebep olan ve hiçbir zaman İslâm’ı sevmeyen münafıklardan ayırmayı gerektirmiştir. Bu yüzden yüce Allah, bu yolda pisi temizden ayırmak için davranışları ve düşünceleri nedeniyle onları Uhud’da bu şekilde imtihana tabi tutmuştur.

Bu din Allah katından değil midir? Hiçbir şeyin aciz bırakamadığı ve her şeye kadir güçten gelmedi mi? Peki, niçin sadece insanın gücü dâhilinde hareket ediyor? Hareket etmesi için beşerin çabasına neden ihtiyaç duyuyor? Sonra niye her zaman galip gelmiyor? Niçin müminler sürekli zafer kazanmıyor? O halde, ona uyanların zaman zaman, tabiatın,........

© Milli Gazete