“Sabret, senin sabrın ancak Allah’ın yardımıyladır. Sakın onlara üzülme ve kurdukları tuzaklardan da endişe etme. Allah şüphesiz muttakiler ve muhsinlerle beraberdir.” (Nahl; 127-128)
Çarşamba
Çözülmek
“Sakın gelip mezarımın başında ağlama
Orada değilim. Değilim uykuda.
Sonsuzca gezinen rüzgârlardayım.
Karda ışık saçan parıltılardayım.
Olgunlaşmış başaklardaki ışıltıyım.
Zarifçe inip okşayan güz damlasıyım.
Uyandığın her sabah sükûnuna
Gökte telaşla süzülen kanatlarla
Daireler çizerek gelen kırlangıcım.
Geceni aydınlatan narin yıldızım.
Sakın gelip mezarımın başında ağlama
Orada değilim. Yaşıyorum hâlâ.”
(Mary Elizabeth Frye)
Toplumsal yapı kendi menfaatlerini korumak ve kendi bozukluklarını korumak ve de insanların bozulmalara karşı kendilerini yenilememeleri, hiçbir şekilde üretmemeleri için toplumu/insanı terbiye eder. Bu terbiye sureci çoğunlukla bir dış el vasıtası ile ortaya çıkar adeta bir zorunluluk olarak kendini sunar. Öyle bir zorunluluk olarak ortaya çıkar ki bütün olmazları bir araya getirmek mecburiyet halini alır. Bütün ilkeler zayıflamaya yüz tutar, sadece şablonlar, ezberler ve ithamlar kendilerine yol bulur. Hatta çoğunlukla doğrunun, hakikatin yer bulamadığı bir düzlem ortaya çıkar. Bu durum o kadar içselleştirilmeye çalışılır ki adeta insanların psikolojilerine nüfuz eder.
Adeta bir balon gibi şişirile bir bütünlük haline getirilmeye çalışılan aman elimizde kalsın da nasıl kalırsa kalsın gerekirse özünden, ilkelerinden vaz geçilerek ortaya çıkartılan şey, bütün amaçlardan hedeflerden soyutlanmış bir şekilde bir kez daha insanın esas amacı haline gelir. Özne olma durumundan bile vazgeçilmiş, bu saçma ve anlamsız görünüş hararetle hakikatmiş gibi algılatılmaya çalışılır. Öznenin hükümsüzlüğü sağlanırken bir anda hakikatin ruhu da buharlaşıp yok olur.
Bir yapının içindeki bütün işlevler, bir defaya mahsus dahi olsa kesin hatlarla sınırlandırılmaya çalışıldığında, aslında yapılan bu sınırlandırma ile ana ilkelerini inkâr eder hale gelen bir yapı bozumunun, bütün bozuk ve işlevsiz parçalarının bütününe dönüşür. İlkelerini saçma sapan bir lakırdı haline getiren bu süreç, eninde sonunda bu lakırdı hali bir zihin durumuna dönüşür, bir anda zihniyet haline gelir ki oluşan bu durum asli olanın kopyası bile olamayacak bir şeye dönüşür. Bir yapıya dayatılan belirlenmiş roller yapının sıhhatine göre şekillenir. Eğer yapı bozumu sağlanmışsa biçilen her rolle kayıtsız şartsız rıza gösterilir. Zaten bu rıza ortamı sağlandığında kendi olamayacağı için, kendisine önerilen modeli kendi hakikati olarak görecek zihin hazır hale getirilmiş olduğundan her şey kabul edilebilir görülür.
Kendini tanımlayacağı ve kendini var eden bütün unsurlarını tam da böylesi bir zamanda kenara bırakır. Çünkü kendi varlığını, var oluş gerekçelerini ve itirazlarını, önerilerini, inşa edici zihni melekelerini yitiren her hareket başka bir şeye dönüşür. Dönüştüğü şey kendisi midir? Kendi olabilmek........