“Onlar, Kur’ân’ı tefekkür etmiyorlar mı? Yoksa kalpleri üzerinde kilitler mi var?” (Muhammed, 24)
“İnkâr edenlerin (refah içinde) diyar diyar gezip dolaşması, sakın seni aldatmasın! Onların az bir faydalanmadan sonra varacakları yer, Cehennemdir. O, ne kötü bir varış yeridir! Fakat Rab’lerine karşı gelmekten sakınanlar için, Allah tarafından bir ikrâm olarak, altlarından ırmaklar akan, ebedî kalacakları Cennetler vardır. Sâlih kimseler için Allah katındaki (nîmetler) daha hayırlıdır.” (Âl-i İmrân, 196-198)
“Bir gün sapsarı kesildim
Öyle bir tabiat vardi ki gövdemde
İnsanları görmezdim bile yanımdan
Bir hava bulutu gibi geçerlerdi
İçimden
Gidip dağlara
Kafa tutmak gelirdi”
(Cahit Zarifoğlu)
Cumartesi
“Çağlar boyunca dost ve bir kaldıklarımız
Deniz dalgaları döğerse nasıl
Ölü ve kaygısız kıyıları
Öylece kıyınıza vurduk gövdemizi
Sularını yara yara Akdeniz’in” (Osman Sarı)
BASİRET: “Görme, idrak etme, bir şeyin iç yüzüne vâkıf olma, sezgi” gibi anlamlara gelen basîret kelimesi Kur’ân-ı Kerîm’de genel olarak “görme” anlamı yanında özellikle “hakikati keşfetme, doğru yolu tanıma, gerçeği yanlıştan ayırma yeteneği” mânalarında kullanılmış ve bu bakımdan mânevî körlük veya dalâletin zıddı olarak gösterilmiştir (bk. el-En‘âm 6/50, 104; Hûd 11/24; el-İsrâ 17/72; en-Neml 27/81). Aslında basîret, ilâhî sıfatlardan biri olan basarın kullardaki tecellisidir. Bu tecelliden nasibi olmayanların gözlerinde perde vardır (el-Bakara 2/7) ve bu sebeple gerçekleri göremezler (Yâsîn 36/9). İnsanların gerçekleri görmelerine ışık tuttuğu için Kur’an ayetlerine de besâir (basîretler) denilmiştir (bk. el-A‘râf 7/203; el-Kasas 28/43). Kur’an küfür, nifak, hırs, kin gibi olumsuz inanç ve duygular yüzünden kalp gözü körleşmiş ve basîreti bağlanmış kimseler hakkında “körler” (el-Bakara 2/18), “kalpleri olup da bununla idrak edemeyenler” (bk. el-A‘râf 7/179), “bakar körler” (bk. el-A‘râf 7/197) gibi tabirler kullanır, inananları basîretli, inkârcıları kör sayar. (TDV/İslam Ansiklopedisi-Süleyman Uludağ)
İnsanımızın zihni dayanakları birer birer kırıldı. En merhamet gerektiren, şefkatle, kalp ile bakılması gereken konularda bile kalbi olanı değil, manipülatif olanı tercih eder oldu. Aynı zamanda gerçek manada rasyonel olması gereken konularda da tuhaf bir sahiplenici, duygusal yaklaşımları benimser oldu. Bu nedenle mazluma hesap sorar hatta oh diyebilecek hale geldi. Gerçek manada sorgulaması gereken hiçbir konuda sorgulama yapmazken, teslim olmayı tercih ediyor aksine teslim olması gereken konularda ise aşırı yargılayıcı olabiliyor. Haliyle dengenin olmadığı bir zeminde bütün makuliyetler ortadan kalkmış oluyor. Öyle ki ne pasifliğin ne de agresifliğin netice vermediği bir süreç yaşanıyor.
Oysa Mümin’in en büyük özelliklerinden birisi basiretli olmasıdır. Basiretli olmak; ‘Basiret; idrak kabiliyeti, zekâ, ilim,........