Öyle mi?

“Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının; çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli hallerini ve kusurlarını araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın.” (Hucurat 12)

Cuma

Yüzün nerede?

“neden bir şey olmuyor” diyor sonra

Bardaktaki zehri sinsice uzatırken

-bir şey olmamasının en az bin beş yüz şekli var-

biri ölüyor mesela, biri yani önemsiz biri

bir şey ölmüş diyorlar, bildiğimiz edebiyat diliyle

bir şey ölmüş, çöp kamyonu tam saatinde gelmeli” (Osman Konuk)

“Kendimi aynı anda sayısız şey olarak hissedebiliyorum.” (A. Tarkovsky)

Bazen sınıra dayanıyor “yaşamak”; içimizde sanki bin atlı koşuyor. Akil ve beden bazen ayrı ayrı yere gidiyor. Aynı anda aynı yerde ve bir tek kişi olamıyor. Bazen bir yalnızı, bir âşığı, bir eşi, bir evladı, bir arkadaşı, bir amiri, bir memuru, bir vatandaşı vb. birçok kişiyi olabiliyor. Yani hiçbir zaman bir tek kişi olunamıyor. Kaç kişiyiz sahi? Şimdi içimizden kaç nehir, kaç iklim geçiyor? Kaç şehir geçiyor bizden, kaç şehirde hatıra bırakıyoruz? Kaç yüreğe dokunuyoruz?

Ne kadar çok kişiyiz!

Üzüntülerimize kaç damla yaş düşüyor, yoksa yüreklerimiz çoraklaşıyor mu? İklim, mevsim, saat ne?

“Satırlara sırtını dayadı, çünkü bir tek bu hayatı vardı yaşanacak, bu tek ‘ben’i vardı harcanacak. Mutluluk ve güzelliğe aç, mutluluk için yaratılmış ve saltanatın her çeşidine düşkün.” (Ingeborg Bachmann)

Buradaki belki en önemli bölüm, ‘bir tek bu hayatı vardı yaşanacak’ burasıdır. Çünkü ikinci bir hayat yok. Bu hayat hem bu dünya hem de öte dünya için çok önemli ve onun için ıskalamamalıyız. Bizler, insan soyu mutluluğa ve güzelliğe açız. Mutluluk ise hiç de uzakta değil. Mutluluk bir tılsım da değil. Güzel gülen bir yüzde, gümrah bir gönülde… Yüzü gülen adamın yüreği de gülüyordur. Çünkü yürek mümbit bir yerdir. Öyleyse yüz de o mümbitliğin aynasıdır.

Yüzün yüreğinde mi? İçin dışında mı, dışın içinde mi?

Cumartesi

Sesimi uzaklara yazıyorum

Her gün sesimi uzaklara yollamaya gayret ediyorum. Sanki yankısı kaybolacak diye telaş ediyorum. Bilmiyorum gittiğin günden beri ‘uzak’ diye bir yer var zihnimde. Öyle kolay ulaşılmayacak bir yer… Bu duyguyu ilk kez Somali’de yaşamıştım. Sanki bir aksilik olsa hiç kimseye ulaşamayacağım, öyle orada tutsak kalacağıma dair bir histi. Şimdi de korkuyorum, hikâyemiz bitecek ve bir daha kendimize dair hiçbir şeye ulaşamayacak, kendimize dokunamayacağız diye.

Onun içindir ki her gün sesimi uzak bir ülkeye, yani bir yüreğe yazıyorum. Ne yazarsam........

© Milli Gazete