Ne lazım

“Allah, ayetleri üzerinde kendilerine gelen bir delil olmadan tartışanların gönüllerinde, ulaşamayacakları bir büyüklenme vardır. Sen Allah’a sığın. Şüphesiz ki o işitendir, görendir.” (Mü’min 56)

“Allah sana bir sıkıntı dokunduracak olursa onu ondan başkası asla gideremez. Sana bir iyilik murat ederse başkası asla onu engelleyemez.” (En’am 17)

“Lambalar yanıyor hafif ve sarı

Çocuklara açar mağaraları

Güngörmemiş kuşlar ve örümcekler

İlân-ı aşktan dil balıkları

Aşina suları çabuk terkeder.” ( Sezai Karakoç)

Perşembe

Sıkışma

“Zorbaya rüşvettir 'nurol-çok yaşa'

Mâbutlar, kıbleler değişti hâşâ

İnsanın kâğıda, demire, taşa

Secdeye vardığı çağda yaşadık.

Görün hâlimizi biz insanların

Tutsağı olmuşuz suizanların

Her zaman her yerde Müslümanların

Müslüman kırdığı çağda yaşadık.”

(Abdurrahim Karakoç)

“Düzenim bozulur hayatım altüst olur diye endişe etme nereden biliyorsun hayatının altının üstünden daha iyi olmayacağını” demiş Şems’i Tebrizi. Korkular kapıdan, bacadan girmeye başlayınca, insani hiçbir şey yapmamak üzere sabitlediği zamanlarda bu söz hep böyle gelir ve bulur beni. Aslında insanı belki de en çok köşeye sıkıştıran şey bu geçiciliği içerisinde her şeyi sabitlemek ve sonsuza kadar hükmü altına almak istemesi yatıyor. Bu bir nevi esir olmayı da beraberinde getiriyor. İnsani hem insanların hem de eşyanın esiri haline sokuyor. İnsanın inancındaki belki de ilk kırılma burada yaşanıyor. Nasıl mı? Allah’a güven noktasında bir kırılma bu. Maddeci dünya anlayışının hâkimiyeti en çok insanları buradan yakalıyor.

İnsanları düzenin ve düzenin bekçilerinin kapısına kul eyleyen bu kırılma diğer kırılmalarında kapısını aralıyor. Rahmetli Ali Küçük Hoca bir dersinde bu durumu çok açık bir şekilde şöyle özetlemişti: “Resulullah (S.A.S.) Abdullah İbni Abbas’ın omzundan tutar ve ona şöyle buyurur: Ey oğulcuğum! İsteyeceğin şeyi sadece Allah’tan iste!” Ağyarın kapısında dilencilik yapma! Anam! Babam! Amirim! Müdürüm! Ağam! Patronum! Üstadım! Şeyhim! Arkadaşım! Hemşehrim! Bakanım! Dekanım! Yetişin! Beni kurtarın deme sakın. Sığınacağın zaman sadece Allah’a sığın. İsteyeceğin zaman da sadece Allah’tan iste. Çünkü kesinlikle bilesin ki bütün bir ümmet, bütün bir cihan toplansa da elbirliğiyle sana bir menfaat sağlamaya çalışsalar Allah’ın senin lehinde yazdığının dışında sana hiçbir menfaat sağlayamazlar. Gel sana para verelim! Borçlarını kapatalım! Dertlerini dağıtalım! Sana şifa bulalım! Sağlığını sıhhatini geriye iade edelim! Tayinini memleketine çıkartalım! Sürgününü durduralım deseler hiçbir şey yapamazlar Allah’ın yazdığının dışında. Ya da bütün bir dünya toplansa da sana bir zarar vermeyi isteseler bilesin ki senin aleyhinde yazdıklarının dışında sana hiçbir zarar veremezler. Allah’ın takdirinin dışında senin kılına bile dokunamazlar! İmtihanın şeklini, biçimini de biz ayarlamıyoruz Allah ayarlıyor. Bu konuda asla ona itiraz etmeye ve akıl vermeye kalkışmamalıyız.”

Aslında günümüzün kısa bir özeti. Halimizin pür melali bu hâl. Öyle bir hal ki herkesin bir ucundan battığı, bir şekilde bulaştığı bir hal. Neden birtakım şeyler hep eksik, bereketsiz,........

© Milli Gazete