menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Muhafazakârlığın yerli yanı mı, iktidar yüzü mü?

13 0
21.12.2025

(Türkiye’de İdeallerin İdollere Yenilgisi Üzerine Bir Deneme)

Türkiye’de muhafazakârlık tartışmaları, çoğu zaman “yerlilik” kavramıyla neredeyse otomatik bir biçimde yan yana getirilir. Muhafazakâr siyaset, kendisini yerli ve millî olanın doğal temsilcisi olarak sunar; köklerini gelenekten, dinden, toplumsal hafızadan aldığı iddiasıyla meşrulaştırır. Ne var ki bu ilişki, ilk bakışta ikna edici görünse de tarihsel ve sosyolojik düzlemde ciddi çelişkiler barındırır. Çünkü muhafazakârlık, sanıldığı gibi saf bir “yerlilik” hali değil; aksine modernliğin içinden doğmuş, onunla pazarlık eden, çoğu zaman ona eklemlenen bir siyasal tavırdır. Bu nedenle muhafazakârlığın yerlilik iddiası, çoğu zaman bir hakikatten ziyade bir söylem stratejisi olarak işler.

Muhafazakârlık, kendi doğası gereği çelişkilerle yüklü bir düşünce ve siyaset biçimidir. Bir yanda güya inançlı zihnin kutsalını muhafaza etme, emaneti koruma, ilahî olanı dünyevî olanın tahribatından sakınma hassasiyeti vardır. Diğer yanda ise muhafazakârlık, modern siyasal düzen içinde şekillenmiş, iktidar ilişkileriyle, devlet aklıyla ve küresel sistemle uyum arayan bir politik pozisyondur. Bu iki alan, aynı kelime altında birleşse de aslında farklı dünyalara, farklı değer rejimlerine ve farklı ahlaki referanslara aittir. Türkiye’de yaşanan muhafazakârlık krizi, büyük ölçüde bu iki alanın bilinçli ya da bilinçsiz biçimde birbirine karıştırılmasından kaynaklanmaktadır.

Türk sağının “muhafazakâr” olarak tanımlanan partileri ve hareketleri, kitleyle kurdukları duygusal ilişki dışında, çoğu zaman sanıldığından çok daha Batıcı bir zihniyetin içinden beslenmiştir. Devlet tasavvuru, kalkınma anlayışı, modernleşme fikri ve hatta elit olma arzusunun kendisi, Kemalist modernleşme projesiyle ortak bir zeminde buluşur. Muhafazakâr elitler, halka ve özellikle köylü kitlelere seslenirken yerli ve sahici bir dil kurar; fakat iktidar alanına girdiklerinde, bu dilin hızla terk edildiği görülür. Halkla kurulan duygusal bağ, çoğu zaman siyasal meşruiyet üretmenin bir aracına dönüşür. Bu bağ çözüldüğünde ya da işlevini yitirdiğinde, muhafazakârlığın Batıcı-elitist cephelerle ittifak kurmakta zorlanmadığı açıkça ortaya çıkar.

Bugün Türkiye’de uzun yıllardır iktidarda olan muhafazakâr yönetimin yarattığı hayal kırıklıkları, bu çelişkili yapının somut........

© Milli Gazete