“Gölgesinde otur amma
Yaprak senden incinmesin.
Temizlen de gir mezara
Toprak senden incinmesin.”
(Abdurrahim Karakoç)
PERŞEMBE
Sloganlar ne söyler ne söylemez
Siyaset sahnesi hep vaatler ve onların sloganlara dönüşmüş halleri ile zihinlerde yer tutmuştur. Siyasilerin söylemleri çoğu zaman kitleyi yakalamak için düşünülmüş, planlanmış bazen de çok da düşünülmeden öyle birden ortaya çıkmış söylemlerle doludur. Söylemler çoğunlukla uygulamalardan uzak olmuştur. Galiba söylemle uygulamanın çatışmadığı durumlar genellikle azınlıktadır.
Şehrin dört bir yanını dolduran afişler bize ne söylüyor? Ya da bizden ne saklıyor? Hiç kimse ilk başta yola çıkarken kötülük için yola çıkmaz. Ama yolu yarıladıktan sonra nasıl da bir canavara dönüşür, afişlerin ardında söylenmeyenlerin içinde gizlidir diye düşünüyorum. Her gün birçok kez karşılaştığımız ve giderek aşina olduğumuz bu simalarda bir dayatma eseri olarak hayatımıza girdiği gibi belleğimizde yer de ediniyor. Görüntü kirliliğini bir de gürültü kirliliği ve bunların hepsinin aynı anda bir araya geldiği noktalarda da ortaya kakofoni çıkıyor.
Bir yandan kendimizi şanslı mı saymalıyız bu kadar çok insan hepimizin iyiliğini istiyor, bir yandan da kendimizi ne güzel bir demokrasi şöleninin içindeyiz diye avutmalı mıyız? Ne garip bir çelişkinin içerisindeyiz. Bütün bu vaatlere baktığımızda bize reva görülen şeye rızamızın keskinleşmesinden başka bir şey olmuyor. Yazık ki çizim masalarında güzel tasarlanmış projelerin nasıl yürüyeceğine dair, kimlerle bu projelerin yürütüleceğine dair hiçbir emare yok elimizde ve hiçbir projenin sürdürülebilirliğine dair de bir ışık yok. Yani bizi, bizde kaybettiren bütün bu gürültü gittiğinde bütün bu panayır havasının çerini çöpünü toplamak bizlere kalıyor. Ama namzetler de çok iyi biliyor ki, bir dahaki panayıra kadar her şey unutulacak, onun için yeni faturalar da yeniden ödenecek. Milletin belindeki kambur giderek artacak, tıpkı namzetlerin bolluğu gibi…
Dolmuş şoförüne gideceği yeri söyleyen yaşlı kadın, gideceği yere vardığında dolmuş şoförünün durmaması üzerine, ‘Ben burada inecektim, demiştim ya!’ diyerek sitem etti. Şoför, hiç oralı olmadan, ‘Benim aklım defter mi onu, bunu tutayım?’ diye söylendi. Galiba irfanımızın en ince ayrıntısı dolmuş şoförünün verdiği cevapta yatıyor. Bütün bu parodiyi, panayırı hazırlayanlar da bu deftersizlikten haberdar olmalılar ki, sürekli sloganlarla dövüyorlar bu milleti.
CUMA
“Sultan Süleyman'a kalmayan dünya
Bu dağlar yerinden ayrılır bir gün
Nice bin senedir çürüyen canlar
Hakk’ın emri ile dirilir bir gün
(…)
Karac'oğlan der ki konup göçersin
Ecel şerbetini bir gün içersin
Sırat köprüsünden sonu geçersin
Günahın eline verilir bir gün”
İnsan için bazı anlar var ki tahammül edilmesi zor anlardır. Bizler bu aralar bunu sıkça yaşıyoruz. Ne yazık ki her Cuma katlanılması zor bir ibadet haline geliyor. Hutbeler ise tam bir çileye dönüşüyor. Papağan gibi ellerindeki........