Hukuk olgusu ele alınıp irdelenmeye, açıklanmaya ve değerlendirilmeye çalışıldığında doğal, aynı zamanda kaçınılmaz olarak insan olgusu başlı başına bir konu ve sorun oluşturmaktadır. Çünkü insan, hukukun öznesi olarak, bir yandan “hak”, diğer yandan “yükümlülük (mükellefiyet)” ve “görev” sahibi konumunda yer almaktadır.
“Hak” ve “yükümlülük” kavramlarının içeriğinin tanımlanmasından başlayarak, işlevinin, amacının belirlenip açıklanmasına kadar genişleyen birçok tartışmanın yapılması gerekmektedir, hatta zorunluluktur. Bu alanda sayısız örnekler verilebilir. Ancak verilen örnekler belli bir dönemin zihniyeti, kültürel ilkeleri, kuralları ve değerleri, kendi şart ve ortamları ölçeğinde farklılıklar gösterirler.
Sözgelimi, hak ve yükümlülük sahibi olan bir insan, geçmişteki Çin toplumunda genel olarak kabul edilmiş ve devleti yönetme yetkisiyle donatılmış sınırlı bir toplumsal sınıfın kendi varlık, konum ve çıkarını gözeterek koyduğu kurallara uymakla yükümlü yayılıyordu. Yine Ortaçağ’da ve Yeniçağ’ın başlarında Avrupa’da, bir kimsenin inanç sahibi olduğunun delili, Roma Papalığının tanıdığı ve onayladığı kiliseye kayıt edilmesi ve bunun gereği olan belirli “kilise vergilerini” ödemesi zorunluydu. Böyle davranmayan kişi veya kişiler kendiliğinden inançsız sayılmaktaydı. Nitekim bu dönemler sayısız erkek ve kadınların yargılanarak idam edilmesi örnekleriyle doludur. Devlet yönetimi ve siyaset alanında çarpıcı ve önemli bir örnek ise İngiltere Kralı VIII. Henry’nin,........