Her kâbus biter, her acı diner, rahatsız edici her rüyadan uyanılır. Yaşanan gerçeklik kâbus ya da rüya değildir; uyanılmaz. Zaman, herhangi bir şeyin ilacı olmasa gerek ki sadra şifa olmaz. Aylar, yıllar geçer, asır geçer; kâbusa benzetilen zamanın nihayeti görünmez. Ne güneşli güzel günlere hasret gözler, ne gelecekten umut kesmemesi öğütlenen gönüller ne de herhangi bir güzelliğe ihtiyaç duymayan nasipsizler gün gelip dirilmek için beklenip duran dibi göremez. Karşılaşılan kötülüklerin daha dibi yoktur çünkü daha beteri ne olabilir diye arandıkça mevcut meşrulaşır. Mevcut durum meşrulaştıkça da daha geriye, daha dibe doğru yol alınır. Acı duyulur. Lakin söylemin romantizmine kapılmadan hak teslim edilmelidir ki, hissedilen acı hiçbir ruha fiyaka bağışlamaz!

Bir istila değildir. Kimse bir istiladan söz etmez zaten. Olsa olsa istikrardır o elim gerçek. Bir yandan istiklal ve istikbal göklere çıkarılıp ulaşılmaz kılınır. Öyle ya istikbal niye göklerdedir ve neden yere inmez? Üstelik en ihtiyaç hissedilen demde… Sonra ne Moğol sürüsü vardır ortalıkta ne Haçlı ordusu… Kana susamış Roma gladyatörleri, tanrılık iddiasında bulunup telef olan firavunlar, zulüm ile abat olacağını zannedip elinden geleni ardına koymayan krallar kendileri için verilen, şahıslarına fırsat tanınan zamanını yaşayıp gider. Yalnız gücünü halkın geçirgenliğinden alan asrın istilası bir türlü geçmez. Bilinendir; her Moğol yakar, yıkar, her şeyi talan eder, her yeri yağmalar, sonra istila ettiği yerde yaşamaktan vazgeçer, bir başka toprak parçasında bir başka halkın başına bela olmak üzere yol teper. Her firavun kibirlenir, halkına tahakküm kurar, ezip büzüştürdüğü insanlara rızkı ben veriyorum zanneder, keyfince, iradesince yaşar ve nihayet fertiği çeker. Gidenlerin ardından insanlar bir rahat nefes alır. Aldığı nefesi verecek kadar zaman bulabilmişse şükreder. O ara yeni bir Moğol sürüsü, terütaze firavun ikame edilir. ‘Kral öldü, yaşasın yeni kral’ terkipleri de masaldır; halk ölür, yaşasındır yeni kral!

Bruno Dumont tarafından yazılan ve yönetilen 2021 yapımı komedi-drama filmi France’in başlarında bir yerde Bertolt Brecht’e atfen şöyle bir cümle geçer: “Halk ve parti aynı fikirde değilse halkı yok edersiniz.” Sonra zaten film içre ana işlevi TV izleyiciliği olan bir halkın nasıl manipüle edilebildiği, nasıl hiçe sayıldığı, medyanın ve medya insanının ne denli canavarlaşabildiği görülür. Halkı bir yalana inandırmak takdir edilebileceği gibi onu yok etmekten yahut yok saymaktan beterdir. Zamanın, pardon, asrın ustalarının başarılı olduğu yegâne iş de işte budur; yalan söylemek, iftira atmak, suçlamak ve sonuç olarak cümle âlemi yalanlara inandırmak!..

Günün sonunda faşizmin kollarına düşmek, o kollar tarafından boğulurcasına sarılıp sarmalanmak işten değildir. Bir ruh hekiminin gözetiminden hiç çıkmaması gerekirken psikolojik rahatsızlığını psikopatlığa yükselten faşist ruhlular, her fikrin insanını faşizme has aymazlığa çekmekten çok hoşlanır. Hem de onlar, varlıklarını ağlarına düşürebildikleri avlarına borçludur. Ağa düşürmek, tuzağa çekmek kadar ahlaktan, insanlıktan, hayattan düşürmek konusunda mahirdirler. Ve düşen düştüğü yerden bir daha kalkamaz! ‘Faşizmin kollarında uyanmak’ gibi bir ifade başlı başına anlatım bozukluğu olur. Orada uyanılmaz. Hiç de meskun sayılmayan o mahal, daha derin uykulara gark olmayı, uykulara doymamayı, dahası herhangi bir şeye doymamayı getirir. Sonra belli başlı bir kitleye has kılınamaz düşülen faşist tavır; kimileri Kemalizm zanneder kendisini içinde bulduğu kalıbı, kimileri milliyetçi, kimileri İslamcı, muhafazakâr, sosyalist, liberal… Aslında her biri sosyal faşist bile olamamanın ıstırabını yaşar içten içe. Hepsi güç tarafından planlı programlı içine çekildikleri bir ortak kalıpta vatan, ezan, bayrak muhafızı, göçmen düşmanı, drone dostu, istikrar sevdalısıdır.

İşitip tasdik etmese de hâlihazırda yaşamakta olan nesillerin varlığı birilerinin varlığına armağan edilmiştir ve herhalde bundan sonra birkaç nesil daha göz açmadan armağan olur. Kişiler için irade beyanına gerek duyulmaz; gıyabında karar verilir, uygulanır. Hasbelkader dünyanın bu coğrafyasında dünyaya gelmiş olmanın neticesidir. Hem de sonradan edinilen niteliklerin yapaylığına katlanılmaz; doğuştan ama kan bağı olmaksızın getirilir. Rüya, düş, kâbus değildir. Uyanılmaz!

QOSHE - Asrın Kerameti - İshak Koç
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Asrın Kerameti

4 0
06.06.2023

Her kâbus biter, her acı diner, rahatsız edici her rüyadan uyanılır. Yaşanan gerçeklik kâbus ya da rüya değildir; uyanılmaz. Zaman, herhangi bir şeyin ilacı olmasa gerek ki sadra şifa olmaz. Aylar, yıllar geçer, asır geçer; kâbusa benzetilen zamanın nihayeti görünmez. Ne güneşli güzel günlere hasret gözler, ne gelecekten umut kesmemesi öğütlenen gönüller ne de herhangi bir güzelliğe ihtiyaç duymayan nasipsizler gün gelip dirilmek için beklenip duran dibi göremez. Karşılaşılan kötülüklerin daha dibi yoktur çünkü daha beteri ne olabilir diye arandıkça mevcut meşrulaşır. Mevcut durum meşrulaştıkça da daha geriye, daha dibe doğru yol alınır. Acı duyulur. Lakin söylemin romantizmine kapılmadan hak teslim edilmelidir ki, hissedilen acı hiçbir ruha fiyaka bağışlamaz!

Bir istila değildir. Kimse bir istiladan söz etmez zaten. Olsa olsa istikrardır o elim gerçek. Bir yandan istiklal ve istikbal göklere çıkarılıp ulaşılmaz kılınır. Öyle ya istikbal niye göklerdedir ve neden yere inmez? Üstelik en ihtiyaç hissedilen demde… Sonra ne Moğol sürüsü vardır ortalıkta ne Haçlı ordusu… Kana susamış Roma gladyatörleri, tanrılık iddiasında bulunup telef olan firavunlar, zulüm ile abat olacağını zannedip elinden geleni ardına koymayan krallar kendileri için verilen, şahıslarına fırsat tanınan zamanını yaşayıp gider. Yalnız gücünü halkın geçirgenliğinden alan asrın istilası bir türlü geçmez. Bilinendir; her Moğol yakar, yıkar, her şeyi........

© Milli Gazete


Get it on Google Play