Asrın hakareti

Hayat, üstüne kurulan tahakkümle, yasalarla, yönergelerle, direktif yahut tespitlerle şekillenmez. Mezkûr şekillendiricilerin tamamı, yaşanmış ya da yaşanmakta olanın alternatiflerinden birini oluştursa da evrensel diye nitelenebilecek bir biçim öngörmek pek mümkün görünmez. Kitap ve tanrısal denklem doğrultusunda yaşamayı tercih edenler, üstlerinde oluşturulmuş ve kendilerinden bağımsız yasalara boyun eğer ya da maruz kalır. Bunların da dışında insanca bir yaşam için erdem, ahlak, onur açısından yükselmek nasıl mümkünse alçalmak da o kadar olasıdır. Hem yücelmek için algılarla tespit edilebilecek bir sınır söz konusuyken alçalmak bağlamında bir sınır da yoktur. Onu dileyen esfeli safilin diye adlandırır, dileyen cehennem çukuru… Toplumdan bağımsızlaşarak bürokrasinin, otokrasinin, teknokrasinin, egemenlik kurucu güç elde etmişliğin yukarısına doğru ne kadar yürünürse çirkinliğin o denli arttığı görülür. Yani toplum gözünde yükselmek sanrısı hakikatte alçalışa tekabül eder. Zira insanların hizasından biraz yukarıda konumlandığını varsaymak insanlıktan kopuşu getirir. Değer tanımazlık, had bilmezlik, vicdansızlık giderilmesi gereken insani sorunların üstüne çıkar. Sahip olmak güdüsü her değerin önüne geçer ve nihayet elde sadece insan olmak gerçeği kalır. Belki o da kalmaz ki toplum hizasında durup insanlıktan uzaklaşmayı ve uzaklaşmışları fark etmek, o gerçekten dahi çoktan vazgeçildiğini gösterir.

Asrın son kısmında el kadar menfaat elde etmek için kullanılmayan değer yoktur. Kol kadar menfaat içinse insanlıktan feragat edildiği söylenmelidir. Menfaat ki kendini çoğu zaman saltanat, ticaret, iktisat olarak........

© Milli Gazete