Müslüman fertler olarak İslam’ı yaşama ve yaşatma noktasında öncelikli olarak yapmamız gereken amellerimizi ıslah etmek ve ihlasla temellendirmektir. Şöyle ki kulun ameli, evvel emirde helal ve haram dairesinde olması ardından da ihlasla ifa edilmesi çerçevesinde anlam kazanır. Helal bir amelde ihlastan mahrumiyet amelin kıymetini yok ederken, haram bir amelde ihlasın varlığından söz edilemez. Zira kişinin ihlasla Allah’ın emirlerini ihlal edip ona isyan etmesi makul ve makbul değildir. Bu noktada herkesin hem fıkhî olarak hem de ihlas cephesinde önce kendi nefsini muhasebe etmesi, elzemdir. İbn Kayyım el-Cevziyye’nin (r.aleyh) ifade buyurduğu gibi ‘’ Kişinin kendi nefsinin ayıplarını unutup, diğer insanların ayıplarıyla uğraşması bedbahtlık alametlerindendir.’’[1]
Efendimiz (s.a.v) sahabesini amelleri ihlasla ifa etmek noktasında daima uyarmış, riyanın amelleri yok edeceğini defalarca dillendirmiştir. Bu noktada bazı hadis-i şerifleri zikretmek yerinde olacaktır:
- ‘’Allah sizin dış görünüşlerinize ve mallarınıza bakmaz, bilakis kalplerinize ve amellerinize bakar.’’[2]
- ‘’ Ameller ancak niyetlere göre değer kazanır. Herkes niyet ettiği şeyin karşılığını alacaktır.’’[3]
- ‘’Bir bedevî Hz. Peygamber’e (s.a.v) şöyle sordu: Bir adam var, ganimet elde etmek için savaşıyor, bir adam da kahramanlığı duyulsun diye, bir diğeri de görülsün diye........