Millet olarak bir mesele karşısında sanki Allah’ın takdirine boyun eğdiğimizi ifade ettiğimizi düşünüp söylediğimiz bir söz kalıbı vardır: “Hayırlısı neyse o olsun.” İnancımıza göre tevekkül denilen kavrama denk geldiğini düşünürüz. Tevekkül dediğimiz durumu içselleştirmeden dilimizde ifade bulmasıdır “hayırlısı neyse o olsun”. Oysa tevekkül denilen meselede Allah-u Teâlâ kullarından kul olarak elinden, aklından, yüreğinden geleni yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırakılmasını murat eder. “Hayırlısı neyse o olsun” diyenlerin olayların sonucunda karşılaştıklarında da çeşitli isyanlarına şahit oluruz.

Şunları da not düşmek boynumuza borç. Ömrümüz, dilinde "hayrı" isteyip ama seçenekler ortaya çıkınca şerri seçenlere şahit olmakla geçti. Allah’ın kesin hükümleri olan meselelerde bile taraf olmayı seçmek yerine “hayırlısı neyse o olsun” diyenlere şahit olmakla geçti. Hem de tüm uyarılara rağmen.

Doğru yerine yanlışı seçip,

İyi yerine kötüyü seçip,

Güzel yerine çirkini seçip,

Faydalı yerine zararlıyı seçip,

Adalet yerine zulmü seçip,

Sonra da, "Allah hayırlısını versin" diyenler sebebiyle ümmet ve insanlık bir buhran yaşıyoruz.

Dünyada her gün artan açlıktan ölen çocuk sayısı, önlenebilinir hastalıklardan dolayı sağlık hizmetine kavuşamadığı için ölen insanlar, temiz içme suyuna ulaşmada sıkıntı yaşayan insanlar, insanların kendi vatanlarından çıkartılıp sığınmacı, mülteci hale getirilmesi, emekçilerin haklarını alamaması, kendi ülkesinde küresel sermayenin kölesi haline getirilen insanlar, dünyanın kodamanları daha rahat yaşasın diye organ mafyasının eline düşürülenler, uyuşturucu baronları daha fazla kazansın diye gençlikleri söndürülenler, savaşın tarafı olmayanların vekâlet savaşları ile birilerinin savaşını yürütmesi…

Dünyada cari olan sistemden memnun olan kimse yoktur. İnsanın bir avuç azgın tarafından sömürülmesinden kim, nasıl memnun olabilir? Bu kadar aşikâr olan meseleyi de Müslümanlar nasıl görmeyebilir? Allah’ın “halifem” dediği Müslümanlar bu tablonun değişmesi için nasıl çalışmaz?

Yaşadığı dünyayı anlamak yerine kendi çıkarına uygun geleni seçip “hayırlısı neyse o olsun” diyenler sebebiyle şimdilerde yeni neslimize İslam’ın güzelliğini, İslam’ın hem dünyada hem de ahirette kurtuluş olduğunu anlatamıyoruz. İnsanı insan kılan ilkelerin sadece İslam’da olduğunu; rızık vericinin liderler, devletler, önderler, patronlar olmadığını anlatamıyoruz. Dünyada ‘haklı olma’nın ‘güçlü olmak’tan evla olduğunu, Allah’ın katında kaba kuvvete sahip olanların değil hakkı üstün tutanların yeri olduğunu anlatamıyoruz.

Bir Müslüman ya da insan ortada insanların topraklarını işgal durumu olan yerde, “Hayırlısı neyse o olsun” diyemez. Örneğin Amerika’nın Irak işgalinde Amerika’ya destek olan birini seçip sonra da ortaya “hayır” çıkması beklenilmez. Bu işgalin hem maddi hem manevi kötü sonuçları olacaktır. Yirmi küsur senedir de kademe kademe yaşıyoruz. Daha ahiretteki “kul hakkı” hesabını vermiş değiliz. Bir insan hem Avrupa Birliği’ne uyum yasalarına destek verip sonra da oradan kendi inanç değerlerine uygun bir yaşamın ve toplumun çıkmasını bekleyemez. Küresel sermayenin oyuncularını milletvekili, bakan yapıp daha sonrasında “milli ve yerli” çalışma yapmasını bekleyemez. Tohumculuk yasasını çıkaranlara destek verip bozulan nesillerden şikâyet edemez. Kur korumalı mevduat için halay çekip ekonominin düzelmesini ve helal ürünlerin ortaya çıkmasını bekleyemez. Eğitimde Fulbrigth sistemini devam ettirip okullarda kendi değerlerine, inançlarına bağlı bir gençliğin yetiştirilmesini bekleyemez.

Hem Allah’ın ortaya koyduğu sınırları aşıp, bunları seçip “hayırlısı neyse o olsun” diyemez. Şura Suresi otuzuncu ayetinde Rabbimiz bizi uyarmıştır: “Başınıza gelen her musibet, elinizle yaptıklarınızdan dolayıdır. O (Allah) birçoğunu affeder.”

Müslümanlar olarak apaçık iyi, güzel, doğru, faydalı, adil ortada iken bunu seçmek yerine gidip kötüyü, çirkini, zararlıyı, zulmü seçip “hayırlısı neyse o olsun” diyenler sebebiyledir yaşadıklarımız. Bir Müslüman önce iyi olanı, güzel olanı, doğru olanı, faydalı olanı ve adil olanı seçer; sonra, “Allah’ın her hayrına muhtacız, hayırlısı neyse o olsun” diye duasını eder. Apaçık yalan söyleyeni seçiyorsan o işten hayır beklemek kendini ve Müslümanları kandırmak olur.

QOSHE - Hayırlısı Neyse O Olsun! - Elif Örs
menu_open
Columnists Actual . Favourites . Archive
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close
Aa Aa Aa
- A +

Hayırlısı Neyse O Olsun!

4 1
06.06.2023

Millet olarak bir mesele karşısında sanki Allah’ın takdirine boyun eğdiğimizi ifade ettiğimizi düşünüp söylediğimiz bir söz kalıbı vardır: “Hayırlısı neyse o olsun.” İnancımıza göre tevekkül denilen kavrama denk geldiğini düşünürüz. Tevekkül dediğimiz durumu içselleştirmeden dilimizde ifade bulmasıdır “hayırlısı neyse o olsun”. Oysa tevekkül denilen meselede Allah-u Teâlâ kullarından kul olarak elinden, aklından, yüreğinden geleni yaptıktan sonra sonucu Allah’a bırakılmasını murat eder. “Hayırlısı neyse o olsun” diyenlerin olayların sonucunda karşılaştıklarında da çeşitli isyanlarına şahit oluruz.

Şunları da not düşmek boynumuza borç. Ömrümüz, dilinde "hayrı" isteyip ama seçenekler ortaya çıkınca şerri seçenlere şahit olmakla geçti. Allah’ın kesin hükümleri olan meselelerde bile taraf olmayı seçmek yerine “hayırlısı neyse o olsun” diyenlere şahit olmakla geçti. Hem de tüm uyarılara rağmen.

Doğru yerine yanlışı seçip,

İyi yerine kötüyü seçip,

Güzel yerine çirkini seçip,

Faydalı yerine zararlıyı seçip,

Adalet yerine zulmü seçip,

Sonra da, "Allah hayırlısını versin" diyenler sebebiyle ümmet ve insanlık bir buhran yaşıyoruz.

Dünyada her gün artan açlıktan ölen çocuk sayısı, önlenebilinir hastalıklardan dolayı sağlık hizmetine kavuşamadığı için ölen insanlar, temiz içme suyuna ulaşmada sıkıntı yaşayan insanlar, insanların kendi vatanlarından çıkartılıp sığınmacı, mülteci........

© Milli Gazete


Get it on Google Play