Âdetimdir, okuduğum değerli eserlerdeki bazı bilgileri bir tarafa not ederim ve kolayca bulmak için cilt ve sayfa numaralarını da eklerim. Geçen ajandamı karıştırınca, karşıma, “Sahih-i Buharî Muhtasarı Tecrid-i Sarih Tercemesi ve Şerhi’nin 11. Cildinde yer alan “Harre Vak’ası” çıktı. Ciğerimi dağlayan bu hâdiseyi bir kere daha hatırladım. Her okuyuşta, tıpkı Kerbela Vak’ası gibi gözümden yaş gelir. Gayet açık ve net söyliyeyim, hiçbir zâlimi sevmem. Kerbelâ’da, Hz. Hüseyin’i (R.A.) ve diğer Müslümanların şehit eden zâlimleri sevmediğim gibi, Harre Vak’asında, sahabeden değerli şahsiyetleri (Sayılarının 170 ile 700 arasında olduğu söylenir) ve tabiinden değerli şahsiyetleri hunharca katleden, üç gün Medine’yi yağmalayan, hatta masume kadınlara tecavüz ettiren (Bu tecavüzler neticesinde doğan çocuklara “Evlâdü’l-Harre” denilmiştir.) , Mescid-i Nebeviye atlarını bağlayan bu zâlimler güruhundan nefret ederim ve onları Allah’a havale ederim.
Harre Vak’ası olduğunda Enes İbn-i Malik (R.A.) Basra’da bulunuyordu. Bu kanlı vak’ada, Peygamber Efendimize (A.S.M.) on sene hizmet etmiş olan bu değerli sahabenin ailesinden pek çok kişi şehit edilmişti. O sırada Kûfe’de bulunan Zeyd İbn-i Erkam, Enes İbn-i Malik’e gönderdiği bir mektubunda Hz. Enes’i ta’ziye ettikten sonra: “Ey Enes sana müjdelerim ki, Resûlullah sallallahu aleyhi ve selem: ‘Allah’ım Ensâr’ı mağfiret eyle, Ensar’ın oğullarını da, Ensar’ın........