Lozan Anlaşması'nın (23 Temmuz 1923) üzerinden 101 yıl geçti. Bu bir asrı aşan zaman zarfında bu anlaşma üzerinde ciddi bir tahlil ve tenkit yapılmadı. Oysa bu anlaşmanın hukuk yapısının mühim kısmı %1’in temel haklarını garantiye almaya dayalıydı. Milletin ’luk kısmının hukuku ise zerre kadar kale alınmamıştı. İşin hep unutulan yönü şuydu: O tarihten sonra devamlı bu “Lozan hukuku” temel alınmıştı. Ülkede sanki “görünmez ve gizli Anayasa” buydu. Bu ülkenin bütün âkil insanlarını düşünmeye davet ediyorum. Buyrun elinizi vicdanınıza koyun ve ilk önce şu 37. maddeyi dikkatlice okuyun:
“Medde 37: Türkiye, 38’den 44’e kadar olan maddelerde açıklanan hükümlerin temel yasalar olarak tanınmasını ve hiçbir yasa, hiçbir tüzük ve hiçbir resmi işlemin bu hükümlere zıt ve karşı olmamasını ve hiçbir yasa, hiçbir tüzük ve hiçbir resmi işlemin sözü edilen bu hükümlerden üstün olmamasını yükümlenir.”
Peki ne var bu 38-44. maddelerde? Bütünüyle azınlıkların haklarının korunması ile ilgili hükümler. Merak edenler, Lozan anlaşmasının bu maddelerine bakabilir. Benim elimde Ankara Ticaret Odası’nın neşrettiği metin var. Bu metin İbrahim Sâdi Öztürk’ün hazırladığı “Mondros, Sevr, Lozan Anlaşmaları” kitabında yer almakta.
Maddelere bakıldığında, üzerine basa basa, hiçbir kanun, tüzük ve yönetmeliklerin azınlıkların inançlarına, kültürlerine zıt olamayacağı belirtilmiş. Azınlıklar, yani Yahudi ve Hıristiyan vatandaşlar, ana okulundan üniversite son sınıfa kadar bütün........