İnsanın en büyük lezzeti Halikini tanımakta, O’nu tanıdıkça O’ndan korkmaktadır. Allah-u Teâla’yı künhü hakikatiyle târif mümkün değildir. Allah-u Azimüşşan, ancak sıfatı, esması ve ef’aliyle târif edilebilir. Hz. İbrahim Aleyhisselam da Nemrut’a karşı öyle yapmıştır. Bakara Suresi’nin 258. Âyet-İ Kerimesi’ne meâlen bakalım:
“Kendisine mülk ve peygamberlik verdi diye, Rabbi hakkında İbrahim ile tartışmaya gireni görmedin mi! İşte o zaman İbrahim ‘Rabbim dirilten yaşatan ve öldürendir’ deyince ‘Ben de yaşatır ve öldürürüm’ dedi. Bunun üzerine İbrahim ‘Bil ki Allah güneşi doğudan getirir, sen de onu batıdan getir’ dedi. Münkir olan, o anda hapsolup kaldı (söyleyecek söz bulamadı, dili tutuldu). Allah zâlim kimseleri hidayete erdirmez.”
Bir rivayete göre, bu konuşma, Hz. İbrahim’in ateşe atılmasından evvel cereyan etmiş, Nemrut bir kere daha hakikat karşısında mağlup olmuş, inatla inkârını devam ettirerek Allah’ın peygamberini ateşe atarak öldürmek istemiş, ancak Rabbimizin korumasıyla, ateş bir gül bahçesine dönmüştür. “Hülasatü’l Beyan” tefsirinde bu âyet-i kerime şu şekilde izah edilmiştir:
“Fahr-i Razi, Kazi ve Hâzin’in beyanları veçhile bu âyet İbrahim’in (A.S.) zamanında icra-yı saltanat ve hükmeden ve o zamanın en kavi bir hükümdarı olup ulûhiyet davasında bulunan cebabireden (Nemrud b. Kenan) ile mübahesesini beyan ve tasvir eder. Nemrut’un ulûhiyet davasına kadar cür’et ve........