Hayat asıl böyle güzel!

Bazıları, maça gitmeyen, maç seyretmeyen, sinemaya ve tiyatroya gitmeyen, film, dizi film seyretmeyen, siyasetle meşgul olmayan kimselere “acıyarak” bakar. “Böyle de hayat mı olur!” der. Oysa onlar bilmezler ki, hayat asıl böyle güzeldir. O tenkit ettikleri kimselerin dünyasında ne güzellikler vardır.

En son ne zaman sinemaya gittim, hatırlamıyorum. Lise 2 bitince sinemaya giderdik, ama ne için? Biz on arkadaş “namaz kılanlar gurubu” idik. Öğle ve ikindi namazlarını okulun yanındaki camide kılardık. Derken bu mânevî bağ bizi birbirimize yakınlaştırdı. Üniversite imtihanına birlikte hazırlanmaya karar verdik. Lise 2 bitince o yaz ciddi şekilde üniversite imtihanına hazırlanmaya karar verdik. Gündüz mekânımız Şehreküstü’deki marul bahçeleri idi. Akşam da Mithat Bahçeci’nin ailece işlettiği yazlık sinema idi. Bizim Mithat’ın görevi makinistlik idi. Biz de makinist odasının yanındaki terasta ders çalışmakta idik. O kadar sinemaya gittik, bir defa bile bir film seyretmedik. Bizim gayemiz ders çalışmaktı. Bazen film kopar, seyirci, “yuh makinist!” diye bağırmaya başlar, bizim Mithat yerinden kalkar, “Durun uşaklar! Sakın ben gelinceye kadar çalışmayın!” der. Gider filmi yapıştırır, gelir, kaldığımız yerden problem çözmeye devam ederiz. Bu çalışmaların faydasını gördük. Ertesi sene yapılan üniversite imtihanında on arkadaş olarak hepimiz üniversiteyi kazandık.

Çocukken amcamla birlikte maçlara gider, onun amatör takımda yaptığı müsabakaları takip ederdim. Babam Şenyurt Mahallesi’nin muhtarı olmuştu. Şenyurt spor da amatör kümede oynuyordu. Babam o takımın başkanı........

© Milli Gazete