Popülist söylem ile gerçekçi politika arasında sıkışan göç meselesi

Göç, gündelik siyasetin kayıtsız kalamayacağı konuların arasında başrolde kendisine yer bulan bir niteliğe sahip. Bugünün siyasi partileri, sivil toplum kuruluşları, akademisi ve elbette medyası bir şekilde göç konusunda bir şeyler söylemek zorunda.

Ne var ki, söylenecek sözlerin kuyumcu titizliğiyle ince ayar çekilerek konuşulması gibi bir zorunluluk olduğu da aşikâr. Zira küresel çapta hüsnükabul gören yaklaşım, göç konusunda popülist söylem tercihini daha fazla öne çıkartıyor.

Bugün Batı Avrupa’ya hâkim olan ev sahibi toplum için “tehdit” söylemi kendisine daha fazla müşteri topluyor. Bu nedenle merkez partiler dahi söylemlerinde popülizme yöneliyor. Türkiye’de de benzeri durum geçerli.

Hâlbuki göç ile şekillenen bir coğrafyada yaşadığımız halde göç konusunda güçlü bir politika ortaya çıkartamayışımız üzerinde kafa yorulması gerekiyor.

Nitekim bugün sorun olarak algılanan göçün yönetilebilmesi durumunda nasıl bir fırsata dönüşeceğinin kanıtları hem kendi tarihimizde hem de dünyanın farklı coğrafyalarında mevcut bulunuyor.

II. Abdulhamit Han döneminde göçün belirli bir plan ve program dâhilinde Osmanlı’nın içinde bulunduğu siyasi ve iktisadi sıkıntılardan kurtarılması bağlamında ciddi bir kaldıraç görevi görmesi bunun bir örneğidir.

Hakeza Cumhuriyet’in ilk döneminde Müslüman nüfusun artırılması politikası (İslamlaştırma) bağlamında Mübadele Göçü’nün planlanması da benzeri bir örnektir.

Yine........

© Milli Gazete