Öldürelim mi, Besleyelim mi?

Günlerdir sokak köpekleriyle ilgili gündem ile yatıp kalkar hale geldik. Yazılanlar, çizilenler, konuşulanlar toplumun her meselede olduğu gibi kutuplaşmaya nasıl da hazır olduğunu göstermesi bakımından manidar.

Siyasetin kutuplaştırıcı yönüne karşı çıktığını söyleyenlerin her meselede aynı zamanda ipleri gerdirmesi alışkın olunan ve beklenen bir durum. İşin doğrusu, reel siyasetin de gereği zaten.

Fakat sokak köpekleri meselesi ilginç bir mahiyet arz ediyor. Bir yanda gözlerimizin önünde parçalanan insanlar diğer yanda ise sokağa terk edilmiş ve itlaf edilmesi düşünülen hayvanlar varken sakin bir şekilde düşünmek kolay olmuyor. Bu nedenle mesele enine boyuna sağlıklı bir şekilde değerlendirilemiyor.

“Günün sonunda ne öneriyorsun, sen onu söyle, bu hayvanları öldürelim mi, besleyelim mi?” minvalinde bir yaklaşım ortaya konuluyor.

Aslında tartışmanın mahiyeti tarihsel süreç ile birlikte değerlendirildiğinde berrak bir hal alıyor. Geçmişten günümüze sokak köpekleriyle ilgili yaşanan gelişmelere bakıldığında, bugünkü ortaya konan tavrın tesadüf olmadığı, daha derinlerde Tanzimat ile gün yüzüne çıkan medeniyet krizinin yansıması olduğu anlaşılıyor.

Bilindiği gibi, Selçuklu ve Osmanlı geleneğinde, vakıflar aracılığıyla yalnızca ihtiyaç sahibi insanlara değil göçmen kuşlara varıncaya değin tüm canlılara hizmet etme anlayışının önemli bir uygulama olduğu bir vakıadır. Hakeza bu durum, Osmanlı’yı gözlemleyen oryantalistlerin eserlerine de yansımıştır.

İslam inancının bir gereği olarak evlere sokulmasa da köpeklere ekmek doğrandığı, kasapların her gün belli bir miktar eti hayvanlar için ayırdığı, kedilerin ve kuşların insanlar ile içli dışlı bir yaşam sürdüğü kayıtlarda ve aslında yaşı ilerde........

© Milli Gazete