İsveç’in NATO’ya üyeliğine vize vermesi için Türkiye bir yandan haklı denirken öbür yandan İsveç üzerine düşeni yaptı açıklaması yapılıyor. Türkiye hâlâ haklı ise İsveç üzerine düşeni tam yapmamış demektir. Çünkü eğer İsveç ülkesindeki terör örgütü militanlarına göz yummuyor olsa, ülkemiz aleyhine toplantılar ve gösteriler düzenleyenlerin bir kısmı için daha önce İsveç’ten ülkemize iade edilmesi gerekçeleri ile birlikte istenmiş olduğu halde bugüne kadar bu yönde bir adım atılmadı, sadece terörle mücadele yasasında yapılan bir değişiklik söz konusu. Değişikliğe rağmen teröristlerin ülkemiz ve inancımız aleyhine faaliyetleri alenen devam ediyor. Tüm bu olup bitenlere karşı İsveç herhangi bir adım atmıyor. Bu ise NATO Genel Sekreteri tarafından yapılan açıklamada, teröristlerin eylemleri fikir ve düşünce özgürlüğü olarak nitelendiriliyor. Yani ülkelerindeki teröristlerin ülkemiz aleyhine yaptığı eylemler düşünce özgürlüğü olarak nitelendirilirken bir başka kişi de meydanlarda bir yandan ülkemiz aleyhine gösteriler düzenlerken aynı zamanda da kutsal kitabımızı yırtıyor ve yakıyor. Tüm bunlar da gerek İsveç yönetimi gerek NATO Genel Sekreteri tarafından düşünce özgürlüğü kapsamında nitelendiriliyor. Hâlbuki açıkça İslam düşmanlığı yapılıyor ve bu düşmanlık, kin ve nefret şeklinde ifade ediliyor.
Hemen belirteyim ki, NATO Genel Sekreteri’nin tutarsızlığı ve çelişkisi sadece bundan da ibaret değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, Türkiye’nin meşru endişelerinin farkındayız derken bir yandan da İsveç’in üzerine düşenleri yaptığını söylüyor. Öyle anlaşılıyor ki, hedefte bir Müslüman ülke ve Müslümanlar olduğunda tüm Haçlılar aynı safta yer alabiliyorlar. İslam’a ve Müslümanlara her türlü saldırı düşünce özgürlüğü olarak görülürken her türlü söylem ve eylemler de hoş görülüyor. Kısacası yapılan açıklamalarda tam bir ikiyüzlülük ve çelişki sergileniyor. Böyle olmasa bir yandan, “Türkiye’nin meşru endişelerinin olduğu kabul edilirken öbür yandan sanki hiçbir saldırı olmamış gibi İsveç’in NATO üyeliğine Türkiye’nin vize vermesi için üzerine düşeni yaptığını söylemek mümkün olabilir mi?
Kaldı ki ülkemiz uzun yıllardan beri terör örgütlerine karşı mücadele veriyor. Terörle mücadele ederken pek çok şehit verdik, veriyoruz. Ancak bunlar NATO Genel Sekreteri’ni hiç ilgilendirmiyor. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Stoltenberg, Türkiye’ye NATO’ya katkıları sebebiyle teşekkür ederek, “İsveç’in NATO’ya üyelik katılım sürecini bir an önce tamamlanmasını arzu ediyorum” diyor. Bu üslubun diplomasiye uymaması bir yana, mademki Türkiye’nin meşru endişeleri vardır ve henüz Türkiye’nin bu endişelerinin giderilmesi İsveç tarafından sağlanmamışken hâlâ ortada verilen sözlerden tutulmamış bir şey kalmamış gibi İsveç’in bir an evvel NATO üyeliğinin önünün açılmasını istemek, hem de bunu kişisel bir arzu olarak ifade etmek Türkiye ile NATO arasında ciddi bir kan uyuşmazlığı var demektir.
Bu arada bu sorunun çözümü için 12 Haziran’da NATO, Türkiye ve İsveç’in üçlü bir toplantı yapmaları kararlaştırılmış. Ancak NATO Genel Sekreteri’nin üslup ve söylediklerine baktığımızda 12 Haziran’daki toplantıda Türkiye ikna edilmeye çalışılacak. Hâlbuki daha önce NATO üyeliği konusunda Türkiye, İsveç ve Finlandiya bir arayla gelmiş, bir anlaşma imzalanmıştı. Bu anlaşma hükümleri tamamen hayata geçmiş gibi bir tavır sergileniyor olması, uluslararası bir örgütün Genel Sekreteri alenen taraf olmuş ise 12 Haziran toplantısından da ciddi bir sonuç beklemek sanıyorum gerçekçi olmayacaktır.