Yahudilik-masonluk münasebeti…

Jules Ferry, sömürgeciliğin iktisâdî ve siyâsî-askerî esbâbımûcibesini îzâh emekle, kendi şahsında, Emperyalist Zihniyetin çirkin yüzünü tamâmen teşhîr etmiş oluyor! Böylece, gûyâ “insâniyet nâmına”, “geri kalmış milletleri”, daha doğrusu, onun tâbiriyle, “aşağı ırkları medenîleştirme hak ve vazîfesi” gibi bir esbâbımûcibenın, zavallı milletleri istismâr etmek, onları sömürerek semirmek gibi düpedüz yamyamlık olan bir siyâsete bir bakıma kılıf vazîfesi gördüğü anlaşılıyor… Lâkin dîğer taraftan, “medenîleştirme” siyâseti, emperyalist siyâsetin elzem bir vâsıtasıdır; zîrâ, insanları sırf silâh zoruyle sömürmek ancak bir dereceye kadar mümkündür; onlara sömürgecilerin kültürünü aşıladığınız zamân, sömürüyü çok daha kalıcı kılarsınız. Bunun içindir ki İktisâdî-Siyâsî-Askerî Emperyalizme dâimâ Kültür Emperyalizmi de refâkat eder. Nitekim, Ferry, “Bir memleketi ele geçirmenin sinsi yolu: Kültür Emperyalizmi” ara başlığıyle nakledeceğimiz Nutkunun sonunda: “Fransa, mümkün olan her yere kendi dilini, kendi âdetlerini, kendi bayrağını, kendi silâhlarını, kendi dehâsını götürmelidir!” diyor…

Bu tesbîtlerimizin hakîkatini anlamak için sömürgeleştirilmiş bütün milletlerin hâlini göz önünde canlandırmak kâfî değil mi? Hemen hepsi, resmen sömürge statüsünden çıkmış oldukları hâlde kendilerini sömürgeleştiren memleketle bağlarını muhâfaza etmiyor mu? Hepsi de millî şahsıyetlerinden çok şey kaybetmiş değil mi? Hepsi de bir kültür, bir şahsıyet buhrânı içinde değil mi? Fazla uzağa gitmiye ne hâcet: Kendi milletimizi ibretle gözliyelim! Üstelik, bu memleket, resmen sömürge statüsü de yaşamadı; lâkin, iki asırdır, dâhilden ve hâricden hükmünü yürüten örtülü bir sömürge siyâsetine mârûz bulunuyor…

Ferry’nin sömürgeciliğin iktisâdî esbâbımûcibesine dâir îzâhatını ibretle okuyoruz. Kendileri semirmek için dîğer insanları sömüren bu “medenî” yamyamlar, bir de “herkesi medenîleştirmek hak ve vazîfesine mâlik olduklarını” iddiâ ediyorlar!

“…Sömürge sâhamızı genişletme siyâsetini iktisâdî nıktainazardan haklı çıkaran mülâhazaları, bunları destekliyen birkaç rakamın refâkatinde, huzûrunuzda dile getirmek istedim. Başlıca mülâhazamız, Avrupa’nın sanâyileşmiş memleketlerinin ve husûsen zengin ve çalışkan Fransa’mızın git gide daha şiddetle hissettiği bir ihtiyâc, mahrec [pazar] ihtiyâcıdır. (Sur le terrain économique, je me suis permis de placer devant vous, en les appuyant de quelques chiffres, les considérations qui justifient la politique d'expansion coloniale au point de vue de ce besoin de plus en plus impérieusement senti par les populations industrielles de l'Europe et particulièrement de notre riche et laborieux pays de France, le besoin de débouchés.)

“Bu mânâsız bir tasavvur mu, bir kehânet mi, yoksa âcil bir ihtiyâc, sanâyileşmiş memleketimizin haykırdığı bir taleb midir? Ben, aslında, her birinizin Fransa’nın muhtelif mıntıkalarında müşâhede ettiğiniz bir vâkıayı umûmî hatlarıyle dile getirmekden başka bir şey yapmıyorum. (Est-ce que c'est quelque chose de chimérique? est-ce que c'est une vue d'avenir, ou bien n'est-ce pas un besoin pressant, et on peut dire le cri de notre population industrielle? Je ne fais que formuler d'une manière générale ce que chacun de vous, dans les différentes parties de la France, est en situation de constater.)

“Evet, 1860 muâhedelerinin geriye dönülmez şekilde ihrâcâta yönlendirdiği büyük sanâyimizde eksik kalan, onda git gide daha fazla eksik kalan, mahreclerdir. (Oui, ce qui manque à notre grande industrie, que les traités de 1860 ont irrévocablement dirigé dans la voie de l'exportation, ce qui lui manque de plus en plus ce sont les débouchés.)

“Nîçin? Çünki yanı başındaki Almanya, etrâfını mânialarla çevirmektedir; çünki Okyanus ötesinde, Amerika Birleşik Devletleri, himâyeci, hem de had derecede himâyeci olmuştur; çünki bu büyük pazarlar, kapanmıyorlarsa da, daralıyolar ve bizzât kendi pazarlarımız, bu büyük Devletlerin eskiden görülmiyen mâmûlleriyle dolup taştığı için, onların pazarları, sınâî mâmûllerimizin git gide daha zorlukla revâc bulacağı hâle geliyor. Bu, sâdece, büyük........

© Milat