YAHÛDİLİK-MASONLUK MÜNÂSEBETİ…

İşgâl Kuvvetleri, Yunanistan’ın Trakya ve İstanbul’u işgâline mâni oldular

Artık iyice mâneviyâtı bozulmuş, nihâî hezîmetin kaçınılmaz olduğunu anlamıya başlamış Yunan Ordusu, Kuvâyımilliye cephesinin “Büyük Taarruz”u evvelinde, o “elîm Anadolu mâcerâsı”nı hiç olmazsa asgarî zarârla kapama niyetiyle, Trakya ve İstanbul’u zaptetmek için bir teşebbüste bulunuyor… Karşısına dikilenler, Türkler değil, İtilâfçılardır! Sonuna kadar piyon olarak kullanılmıya devâm eden Yunanistan, bu sefer de ağır bir mağlûbiyete uğruyor ve teşebbüsü için Anadolu’dan çekdiği iki fırkası sebebiyle, oradaki kuvvetlerini daha da zayıflattığı için, Kuvâyımilliye’nin “Büyük Taarruz”u karşısında topyekûn hezîmetine zemîni, kendi elleriyle hazırlamış oluyor…

İngiliz târihçisi Lord Kinross’un kaleminden okuyoruz:

“Ankara’yı ele geçirme planları boşa çıkmış olan Constantine’le Gounaris şimdi gözlerini İstanbul’a dikmişlerdi. Anadolu’dan acele ile iki tümen çekerek Marmara’nın öbür kıyısına, Trakya’ya geçirdiler. Oradaki kuvvetlerini böylece çoğalttıktan sonra, Çatalca hattını tehdit ederek, İstanbul’a girmek için Müttefiklerden müsaade istediler. Bu tehditlerle Müttefikler üzerinde bir baskı yapmayı umuyorlardı.

“Müttefiklere gelince, onlar da anlaşmazlığı kendi lehlerine çözümlemek, ya da, hiç olmazsa görünüşü kurtarmak için, bu sefer Venedik’te, yine barış görüşmelerine girişmeyi düşünüyorlardı. İstanbul’daki kuvvetleri öylesine azalmıştı ki buradaki Müttefik birlikleri, bir sandviçin içindeki reçele benzetiliyordu. İki yanlarında iki koca dilim ekmek, Türkler ve Yunanlılar vardı. Şehri ele geçirmek işten bile değildi. Böyle bir hareket, Yunanistan’da Constantine’in sarsılmış olan prestijini sağlamlaştıracak, ordunun kendine güvenini canlandıracak, pazarlığa girişmek için iyi bir başlangıç noktası olacaktı.

“Churchill daha sonra durumu incelerken şöyle der: Belki de Müttefikler izin verip Yunanlılar İstanbul’u geçici olarak işgal etselerdi, Yunan ordularının Anadolu’dan kaçışı şerefli bir barış görüşmesi biçimine sokulabilir ve bu da daha az acıklı olurdu… Müttefiklere karşı en azından söylenecek şey şudur: Yunanlılar’a askerî hareketlerinde yardımcı olmasalar bile, hiç olmazsa onları engellemekten kaçınmaları gerekirdi. Yok, birtakım genel düşüncelerle böyle davranmak zorunda kalmışlarsa, o zaman da yapacakları şey, Yunanlılar’ın gemilerine binip çekilmelerine gerçekten ve düpedüz yardım etmekti.

“Böylece, on yıl önce Balkan Harplerinde olduğu gibi, İstanbul’da gözler yine Çatalca hattına çevrilmişti. Harington, bu hattın savunmasıyle bir Fransız generalini görevlendirdi. Generalin emrindeki Fransız ve İngiliz birlikleri hemen siper kazmaya koyuldular. Kendi sorumluluğu altında bir bildiri yayınlayarak, işgal kuvvetlerine karşı girişilecek bir saldırıya iki devletin ortaklaşa karşı koyacaklarını açıkladı. Rumbold iznini yarıda bırakarak İstanbul’a koştu. Bildiri, İngiliz Elçiliğinde yapılan bir toplantıda da onaylandı. İngiliz savaş gemileri Marmara’da bir gösteri yaptılar. Yunanlılar biraz geri çekildi. Lâkin bir yandan da yığınak yapmaya devam ediyorlardı. Lloyd George İstanbul’da alınan karara katılmıştı. Yunanlılar bunun üzerine, Müttefiklerin izni olmadan daha........

© Milat