Dünya misafirhanesi |
Misafirliğe gittiğimiz evde ev sahibi rolüne büründüğünüzü ya da iki gün kalacağınız otel odasını kendi eviniz gibi gördüğünüzü düşünün! Kulağa çok tuhaf gelmiyor mu?
Bir dostunuzun evine gittiniz ve daha kapıdan girer girmez mutfağa geçip çayın suyunu koyuyor, servis tabaklarını hazırlıyor, su kaynayınca çayı demliyor, servisi siz yapıyor, kapı çalınca kapıya koşuyorsunuz... Bir de bakmışsınız ki misafir olarak gittiğiniz evde ev sahibinden daha fazla evi sahiplenmişsiniz.
Aslında kendi sınırlarınızı unutup başkasının mülkünde söz sahibi olduğunuzu iddia etmeye başlamışsınız. Bir bakıma sizin olmayacak ve size kalmayacak bir mekân için beyhude bir gayretin içerisinde dönüp duruyorsunuz. Ne kadar hazin değil mi?
Dünya, bu muammanın ortasında herkesin her şeyi fütursuzca sahiplenmeye çalıştığı hazin mekânın adıdır. İnsanın kendisini buraya ait zannettiği, kök salamayacağı toprağa filmin sonunda gömüldüğü yerdir dünya. Hepimiz esasında çok daha büyük bir mekân olan dünya denen bu devasa misafirhanede tam olarak bunu yapıyoruz.
Olaya başka bir perspektiften bakmaya çalışalım. Yaşadığınız yerden başka bir şehre gittiğinizi düşünün. O şehre vardığımızda, eğer orada birkaç gün kalacaksak bir konaklama yeri ayarlarız kendimize. Dönüş biletimiz hazır değilse önceliğimiz o olur. Dönüş biletini cebine koyanın ise kalbi mutmaindir ve o şehirde geçireceği zamana, göreceği yerlere odaklanabilir. Ancak henüz nasıl ve ne zaman döneceğine karar vermemiş, dönüş........