Kuruluş Destanı
Bizim mâzimiz önce dünyaya, sonra dünyadan ukbaya uzanan bir göçle başlar...
Oğuzların Bozok koluna mensup Kayılar, Cengiz Han’ın Orta Asya’daki istilâsı üzerine 13. yüzyılda Türkistan’dan dağlardan inen sel gibi Büyük Selçuklu Devleti’nin hüküm sürdüğü Horasan bölgesine göçerler. Selçuklu’nun gölgesinde yaylaklarda, boy boylayıp, soy soylarlar. Anadolu Fatihi Alparslan’a omuz verip cenk ederek Anadolu’ya girerler. Kimsenin boyunduruğu altına girmeden kendi kaderlerini kendileri çizerler.
Kayı Beyi Süleyman Şah’ın kahramanlıkları dilden dile, gönülden gönüle dolaşmaya başlar. Yıllarca Erzurum’da, Erzincan’da, Ahlat’ta yaylayıp kışlarlar. Süleyman Şah, Eyyubîlerin daveti üzerine Haçlılarla çarpışmak üzere Halep’e doğru yola çıkar. Fakat Caber Kalesi yakınlarında Fırat’ın azgın sularına kapılarak boğulur. Süleyman Şah’ın (1178 -1227) vefatı üzerine Kayıların dirliği ve birliği bozulur. 70 bin çadırlık nüfus, 50 bin kişilik savaşçı ordu tarumar olur.
Türkmen ve Tatarlar Şam’a, Sungur Tigin ve Gündoğdu Türkmenistan’a, Ertuğrul Bey ise 400 çadır, kardeşi Dündar ve annesi Hayme Hatun ile Erzurum’a göçer. Ertuğrul Bey’in daralıp bunaldığı günlerde imdadına Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı Alaeddin Keykubat yetişir. Kayılara, Söğüt vilayetini kışlak, Domaniç ve Ermeni Beli dağlarını yaylak eyler. Selçuklularla birlikte gazadan gazaya, zaferden zafere koşan Kayılar, önce Ankara’yı, sonra da ulu bir çınar gibi kök salacakları Söğüt’ü yurt tutar. Ertuğrul Gazi(d.1188)1281 yılında, 90 yaşında burada vefat eder.
Babasının vefatından sonra Kayıların başına dürüst, cesur, adaletli, yedirip giydirmeyi seven, ata binmekte, kılıç kullanmakta ve savaşmakta mâhir23 yaşındaki Osman Bey geçer.
Ertuğrul Gazi, ömrü boyunca hocası ve mürşidi Şeyh Edebali’yi rehber edinmiş, onun manevî rehberliğinde kemâle erişip aşiretinin başına geçmişti.Osman Bey de, siyasî ve dinî bakımdan Anadolu’nun en itibarlı ve nüfuzlu şahsiyetlerinden olan Ahî Şeyhlerinden Edebali’yi Eskişehir Sultanönü’ndeki dergâhında sık sık ziyaret edip, duasını alır.Bir gün yine Şeyh Edebali’ye misafir olmuş, onun sohbetiyle sıkıntı içinde olan ruhu huzura erer. Akşam olduğunda ise odanın duvarında asılı bulunan Kur’an’a saygısızlık olmasın diye ayağını uzatmayıp oturduğu yerde öylece uykuya dalar. Rüyasında, Şeyh Edebali’nin göğsünden çıkan ayın yükselerek hilâl şeklini aldıktan sonra, bir ucunun kendi göğsüne girdiğini, kendisi ile Şeyh Edebali arasından çıkan bir fidanın çınar haline geldiğini, bu çınarın dallarının üç kıtaya yayıldığını ve birçok milleti gölgesi altına aldığını görür.
Ruhunun rüya âlemini gezdiği uçsuz bucaksız coğrafyada bir taraftan ezan-ı Muhammedî okunurken, diğer taraftan bülbüllerin Kur’an-ı Kerim tilâveti arş-ı âlâya yükselir. Semâ ise gül bahçesine dönüşür.Osman Bey, rüyasında bu güzel manzaraları büyük bir hayranlıkla seyreylerken, aniden bir ceylanın ortaya çıktığını görür. Batıya doğru kaçmaya çalışan ceylana ok atmak üzere nişan alırken uyanır.Abdest alıp, huzuruna çıktığı Şeyh........
© Milat
visit website