Vicdan, en üst düzeydeki yargılama yetisidir. Beşeri bütün yargı sistemlerinin ön koşuludur, üzerindedir ve insanı insan yapan nihai karar merciidir. Vicdan bitmeden insanlık özü tükenmez. Bir başka ifadeyle insan olmanın başladığı yer, vicdanın yeşerdiği; yok olduğu yer ise vicdanın tükendiği yerdir. Bu böyledir, böyleydi ve böyle olacak. İnsan çabalarının meyveye döndüğü, insanın yüzünü kültür ve medeniyete çevirdiği noktada durur vicdan. İnsanı hayvandan ayıran çizgiyi hep akıl olarak düşünürüz. Oysa bu çizgi vicdan çizgisidir. Bilakis aklın en parlak anlarında bile vicdan yoksa orada hayvani kımıltının bizatihi kendisi, hem de en hoyrat biçimde kendini gösterir ve onu, insanı hayvandan bile aşağı derekelere sürükler. Dünyanın başına bela olan şey, bu sebepten, akılsızlık değil vicdansızlıktır. Bu, aynı zamanda devirlere de çağlara da karakteristik özelliğini veren rengin ta kendisidir. Vicdan parladıkça devirlerin ışığı yanar, soluklaştıkça devirlerin ışığı söner. Vicdansız bir birey kendisinden en korkulacak bireydir. Vicdansız bir toplum, kendisinden en kaçılası toplumdur. Vicdansız bir çağ en merhametsiz, en hayvani, en nobran işlerin altına imza atar ve galiba, içinden geçtiğimiz süreç, muhatap olduğumuz insan tipi, mensubu olduğumuz çağ tam da böylesi...
Yargılama gücümüzü yitirdiğimizde taşlaşırız. Yargılama gücümüz zayıfladığında otlaşırız. Yargılama gücümüzü yanlış yönlendirdiğimizde hayvanlaşırız. Yargılama gücümüzü kötülüğün emrine verdiğimizde artık hayvandan bile aşağı derekelere düşeriz. Ve galiba biz onu yaptık. Artık, bu vakitten sonra, İsrail’in Filistin’de yaptığı katliamın adı bir cehalet değildir, bir akıl yitimi, bir şuursuzluk hali değildir, en hafifiyle bir hayvani içgüdüdür ama ötesi de var. Ötesi, daha........