Her insan, doğal olarak onur ve özgür olma hakkına sahiptir. İnsan onuru ve özgürlüğü, hiçbir şekilde ihlal edilemez, aşağılanamaz ve zayıflatılamaz. İnsan onurunu ve özgürlüğünü tanımayan kültürlerde, kimliklerde, inançlarda, insan hakları, hukuk, barış, ahlak ve maneviyat yoktur. İnsan, onur ve özgürlüğünü koruduğu sürece, esenliğini, barışını, güvenliğini, hukukunu, ahlakını, maneviyatını ve yaratıcılığını koruyabilir.
Özgürlüğün olduğu yerde maneviyat ve ahlak vardır. Tanrı adına yetki ve söz sahibi olduğunu iddia eden devletler, hükümetler, din adamları, kiliseler ve otoriteler, insan ruhunun ve zihninin sapmaması için kendilerini insan ruhunu korumak göreviyle görevlendirilmiş kayyumlar olarak atamaktadırlar. İnsan ruhunun ve bilincinin hiçbir kayyuma, vasiye, himayeye ihtiyacı yoktur. İnsan ruhu, manda, kayyum ve himaye kabul etmez. İnsan ruhu, bütün otoritelere “Gölge etme! Başka ihsan istemem!”der. İnsan ruhunun ve bilincinin su ve hava kadar ihtiyaç duyduğu tek şey, özgürlük, bireysellik ve özgünlüktür. İnsan ruhunu ve bilincini denetlemek, kontrol etmek ve tahakküm etmek isteyen otoritelerin varlığı, aslında maneviyatın, bilincin ve ahlakın ortadan kaldırılması anlamına gelmektedir.
Özgürlük maneviyatı, maneviyat özgürlüğü gerektirir. Birinin yokluğu, diğerinin yokluğunu sonuç vermektedir. İnsan, kendi ruhunu kendi içinde ve doğada özgürce arayabilir, geliştirebilir, oluşturabilir ve yenileyebilir. Maneviyat, insanın kendisine ve doğaya sürekli olarak hayat nefesini üflemesi çabasıdır, tecrübesidir ve emeğidir.........