İnsan hayatını belirleyen ana dinamik, çevredir. İnsanın çevresiyle kurduğu ilişkiler ve ilgiler, onun yaşamsal huzurunu, kalitesini, stresini ve kalitesizliğini belirlemektedir. Kişi, çevreye yeterli bir şekilde adapte olma kapasitesini ve yeteneğini sürekli olarak geliştirme şeklinde bir meydan okumayla yüzyüzedir. Çevreye doyurucu ve geliştirici bir şekilde ve içerikte adapte olmak, aslında huzurlu bir hayat kalitesini tecrübe etmek anlamına gelmektedir. Çevreye adapte olmada yetersiz veya başarısız olmak, stres dediğimiz huzursuzlukların ve baskıların hayatımızı kemirmesi, zayıflatması ve tüketmesine davetiye çıkarmak demektir. Çevre, uçsuz bucaksız bir yaşam alanı demektir. Çevrenin uçsuz bucaksızlığı karşısında sürekli olarak kişisel kapasitemizi ve yeteneklerimizi geliştirmek zorunlu bir ihtiyaçtır. Çevreye adapte olmama karşısında yaşadığımız stres, fiziksel, psikolojik ve sosyal iyilik halimizin bozulmasına, kötürüm bir hayata mahkum olmamıza neden olmaktadır. Fiziksel sağlığımızı kemiren stress, bağışıklık sistemimizi çökertmekte, psikolojik olarak da zihinsel, ruhsal ve duygusal bağışıklığımızı zayıflatmaktadır. Psikolojik ve fizyolojik bağışıklığımızın dayanıklılığı, büyük ölçüde strese geçit vermeyen çevresel dayanıklılığa bağlıdır.
Çevre ve doğa, insanın huzur veren evi olmuştur. İnsan, bugün çevreyi ve doğayı kendisi için huzurlu bir ev olmaktan çıkarmayı başarmıştır. Çevre, günümüzde bugün bir stres, huzursuzluk ve mutsuzluk kaynağı olarak anılmaktadır. Çevre kirliliği, çevrenin kalabalıklaşması, çevre gürültüsü gibi kavramlar ve olgular, aslında insanın........