Hülagü 1258’de Bağdat’a girerek, katliamlara başlar ve şehri yağmalar. Sonrada o beldenin en büyük âlimi ile görüşmek istediğini bildirir. Kimse, öldürülmek korkusuyla bu davete icabet etmese de, zamanın genç âlimlerinden KADIHAN daveti kabul eder. Ama ufak tefek bir genç olan Kadıhan, Hülagü ile görüşmeye giderken yanında bir deve, bir keçi ve bir de horoz götürür. Sonunda hayvanları çadırın dışında bırakarak, Halagü’nün huzuruna çıkar. Hülagü, genci tepeden tırnağa süzer ve kibirli bir edayla “bana göndermek için bula bula seni mi buldular” diye sorar. Kadıhan gayet sakin bir tonla; “görüşmek için iri yarı birini istiyorsan, bir deve getirdim. Sakallı yaşlı birisi ile görüşmek istiyorsan, bir keçi getirdim. Eğer gür sesli birisiyle görüşmek istiyorsan horoz getirdim” deyiverir. Hülagü bu cevap karşısında Kadıhan’ın sıradan birisi olmadığını anlar ve “söyle bakalım, beni buraya getiren sebep nedir?” şeklindeki can alıcı sorusunu sorar. Kadıhan’ın; “seni buraya bizim amellerimiz getirdi. Allah’ın bize verdiği nimetlerin kıymetini bilemedik. Esas gayemizi unutup makam, mevki peşine düştük. Zevk ve sefaya daldık. Cenab-ı Hakk da bize verdiği nimetleri almak üzere seni gönderdi” cevabı manidardır. Bu cevap karşısında şaşıran Hülagu durmaz ve “peki, beni buradan kim gönderebilir?”........