​ İstanbul zarafetinde insan

İstanbul’a özdeş insan yetiştirme şiarı olmuştur hep gönlümde, İstanbul ruhuyla…

Masmavi denizinden alacağımız renkle; derya gönüllü derin, bir o kadar asil.

Güneşinin doğuşu batışındaki ihtişamı gibi ışıltılı, aydınlık…

Necip Fazıl o hali şiirinde ne de güzel resmetmiş…

Boğaz gümüş bir mangal, kaynatır serinliği;

Çamlıca'da, yerdedir göklerin derinliği.

Oynak sular yalının alt katına misafir;

Yeni dünyadan mahzun, resimde eski sefir.

Her akşam camlarında yangın çıkan Üsküdar,

Perili ahşap konak, koca bir şehir kadar...

Bir ses, bilemem tanbur gibi mi, ud gibi mi?

Cumbalı odalarda inletir ' Kâtibimi...

İstanbul zarafetinde onun güzelliği ve şıklığını temsil eden nice insan yetiştirmişiz. Özümüzdeki nahifliği nesilden nesle aktarmışlığımız, güzelliklerin farkında olmamıza da bir vesile olmuş.

İstanbul beyefendisi, hanımefendisi dediğimiz insanlardaki nitelikleri tüm topluma sirayet ettirebilmek nice güzel yansımanın zeminidir aslında. Kültür! dediğimiz donanımdır bu.

Kibar, terbiyeli, eğitimli, alçak gönüllü, hatırşinas, olgun, iyiliksever, hoşgörülü insanlarla yaşanılası huzurlu bir dünya hayalini yaysak peyderpey mahallemize, şehrimize. İstanbul görkemini tekrar tekrar hatırlayarak.

Bu ahlaki özellikleri kuşandığımız vakitlerden övgüyle söz ederken yeniden onarmak kendimizi…

İstanbul’un güzelliğini ruhuna işleyebilmiş bir insan asla kaba olamazdı elbet. Nerde nasıl davranacağını bilendi. Kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmayan. Yük olmayan, yük alan. Genişlik sunan, rahatlatan…

Mehmet Şevket Eygi; ‘’İslam ahlakı görgüsü’’ adlı çalışmasında gerçek İstanbullu olmanın şartlarını sıralanmıştır bunlardan bazıları:

1. Benim evim demez, fakirhane der. Sizin eviniz demez, devlethaneleri........

© Milat