Steril evlerin kirli ve paslı vicdanları

Uykusuz bir gece, sabaha karşı elimde bitmiş bir pil ve yağlı bir lahmacun kutusuyla mutfaktaki çöp kovasının başında öylece kalakaldım. Salonda, bütçe ayırmak zorunda hissettiğim son model hava temizleme cihazı sessizce uğulduyor, vaat ettiği o dağ ferahlığını evin her köşesine yayıyordu. Makinenin RGB ışığı, steril bir zafer işareti gibi yanıp sönüyordu. Ama mutfak tezgahının altındaki o kapalı kutudan yükselen koku, kurduğumuz bu teknolojik sırça köşkün yalanını yüzüme vurmaya yetiyordu.

Kapağı hafifçe araladım. İçerisi tam bir keşmekeşti. Cam kırıklarının keskin uçları henüz suyu süzülmemiş domates kabuklarına saplanmış; buruşuk kağıtlar, plastik şişelerle iç içe geçmiş, nefessiz kalmış bir yığın... O an fark ettim ki; salondaki havayı temizlemek için makineye güvenen ben, mutfaktaki bu kaosu görmezden gelerek aslında ciğerlerimi değil, sadece egomu temize çekiyordum.

Çağın konforuna müptela bizlerin en büyük yanılgısı da bu değil mi? Temizliği bir teknoloji marketinden satın alabileceğimiz basit bir meta zannediyoruz. Oysa gerçek temizlik, bir makinenin filtresinde değil, insanın o çöp kovasının başında tek başına kaldığı anda verdiği kararda gizli. "Herkes kirletirken ben neden ayrıştırıp zahmet çekeyim?" diye içimizi kemiren o bencil vesveseyi susturabilmek, belki de bugün sahip olduğumuz en büyük........

© Milat