Sevda otağı

Zırhsız doğanlara ağıt Seni dalında titreşirken izliyorum ey sarı benizli, yumuşak tenli gaflet meyvesi. Rüzgâr vursa düşeceksin, kuş konmasa çürüyeceksin. İnsanlar sana "Yenidünya" diyor. Ne kadar ironik...

Ben ise "Eski Dünya"nın, o kadim ve sert gerçekliğin ta kendisiyim. Şu an beni bir insan suretinde, ellerim cebimde seni süzerken görüyorsun ama yanılıyorsun.

Benim sırtımda, senin asla anlayamayacağın, kireçten ve sabırdan örülmüş bir imparatorluk var. Ben bir Salyangozum.Ve sana baktıkça, savunmasızlığına acıyorum.

Sen güneşe aşıksın, ben rutubete hükümdar

Bak, üzerindeki o incecik zara bak. Bir tırnak ucu değse kararacaksın. Hayatın pamuk ipliğine bağlı. Oysa ben? Ben tehlikeyi sezdiğim an, kendi inşa ettiğim o sarmal sarayıma çekilirim. Dışarıda kıyamet kopsa, benim içimdeki o nemli sessizlik bozulmaz.

Sen her şeyini ortada yaşıyorsun. Rengini, kokunu, tadını... Ne kadar avamsın.

Gizemin yok senin. Herkese açıksın. Oysa asalet, saklanabilmekte yatar. Benim geçtiğim yollarda bıraktığım o gümüşi izi görüyor musun? O, benim imzamdır. Sen düştüğün yerde sadece bir lekesin, ben ise gittiğim her yeri mühürleyen bir fatih.

İçindeki o koca çekirdek seni kurtarmaz

En çok da neyine gülüyorum biliyor musun? O yumuşacık etinin içinde sakladığın o kocaman, parlak kahverengi çekirdeklerine.

Sanıyorsun ki için büyük........

© Milat