Goller ve günahlar |
Telefon ekranında o küçük, dönüp duran halkayı izlerken altında beliren yazıya çoğumuz aşinayız: "Sistem güncelleniyor, lütfen bekleyiniz."
Eğer dijital bir Ahilik titizliğiyle bilgi işlem kurallarına hakimsek, cihazların daha iyi çalışması için yenilenmesi gerektiğine itirazımız yok. Peki ya biz? Gönül dünyamız, fikirlerimiz, bakış açımız aynı sürümde mi kalsın?
Hayatı devasa bir stadyum, insanları da rakip takım sanabiliyoruz. Oysa maç sadece tek bir kalede oynanıyor: Kendi iç dünyamız.
2026’nın eşiğinde skor tabelasına şöyle bir bakma vaktidir.
Hayat sahasında attığınız her gol, bir önceki halimizden bir adım öne geçmektir. Sadece skora değil, oyunun kendisine de bakmak gerekir. Yaşadığımız her oyuncu değişikliği, hayatımıza giren veya çıkan her transfer, hatta sokaklarda duymak zorunda kaldığımız o karmaşık sesler bile... Bunların hepsi, eğer olayları doğru okuyabilir, yani hayatın o ince testini yapabilecek ferasete sahipsek, bizim için mutlak kaderin öğretici bir parçasına dönüşür.
Kaybetmek, bitti demek değildir. Belki de kendimize uyguladığımız o sessiz A/B testinin en kritik aşamasıdır. Bir yolu deneriz, sonuçları izleriz. A seçeneği bizi hedefe götürmediyse, bu bir yenilgi sayılmaz. Sadece B seçeneğine geçerken cebimize koyduğumuz, tecrübeyle analiz edilmiş sağlam bir veridir. Bazen bir üst lige çıkarız, bazen bir alt lige düşeriz. Asıl mesele, zihnimizin o küresel liginde nerede durduğumuzdur. O lig ki; rekabetin değil, merhametin sahasıdır. Orada asıl galibiyet; kuzunun o kalabalık sürüde ezilmeden, hak ettiği huzura ve berekete güvenle erişebilmesidir. Hedef bellidir, niyet halistir; değişen sadece yöntemdir.
Toplum olarak farkında olmadan garip bir tuzağa düşüyoruz. Herkes aynı kelimelerle konuşuyor, aynı tepkileri veriyor. İşte buna tek........