Gökyüzü kadar gerçek |
Başınızı kaldırıp o uçsuz bucaksız maviliğe baktığınızda ne hissedersiniz? O gökyüzü; altında yaşayanın kimliğine, günahına ya da sevabına bakmaksızın herkesi aynı merhametle örter. Sınır çizmez, ayırmaz ve ötekileştirmez. Hem herkesindir hem de hiç kimsenin tapulu mülkü değildir. İşte Richard Bach’ın kült eseri Martı Jonathan Livingston, aslında bir kuşun değil, ruhunu o gökyüzü kadar hür kılmaya çalışan bir "dervişin" hikayesidir.
Çoğumuz bu kitabı "sınırları yok sayan bir hayalperestlik" zannederiz. Oysa Jonathan, hayatın katı kurallarından ve zorunluluklarından bihaber değildir. Aksine, o görünmez güç etini ve kemiklerini aşağıya, o balçıkla kaplı sahile çekerken; o bu durumu inkar etmez, yönetmeyi öğrenir. Bilir ki kanatlar sadece rüzgârda keyifle süzülmek için değil, o ağır zorluğa rağmen yükselmek için vardır. Özgürlük, yaşananları yok saymak değil; evrenin o kaçınılmaz baskısına rağmen gökyüzü gibi genişleyebilmektir.
İçinde yaşadığımız bu........