Bizim çayırın hikâyesi

Bir zamanlar, dağların arasında saklı geniş bir çayır vardı. Bu çayırın sakinleri çoğunlukla ceylanlardı; ama sıradan, ürkek bir sürü değillerdi. Herkes haddini bilir, sınırını tanırdı. En güçlü olan bile gücünü sergileme ihtiyacı duymaz, en zayıf olan da varlığını savunmak için hileye başvurmazdı. Hayatları yavaş, dengeli ve sessiz bir şekilde akmaktaydı.

Kendi düzenleri, kendi gelenekleri, içlerinde kurdukları bir ahlak terazisi vardı. Bu işleyiş kuşaktan kuşağa aktarılır; yavrular büyüklerin gözetiminde büyür, öğrenmek aceleye getirilmezdi. Düzen kusursuz değildi belki, ama huzurluydu. Geceler sessiz, gündüzler emniyet içindeydi.

Bir gün, uzak ormanlardan kurtlar geldi. Ceylanların yaşam biçimini küçümsüyorlardı. İlk başta yumuşak konuştular: “Birlikte yaşayabiliriz” dediler. Ardından fısıltılar başladı: “Bu düzen eskidi, çağ değişti.”

Kurtlar güçlüydü. Pençeleri sert, sesleri gürdü. Zamanla çayırın sınırlarını zorladılar. Önce bekçileri değiştirdiler, sonra çobanları… En sonunda da kuralları. “Bu eski düzen fazla kısıtlayıcı” dediler. “Örf, edep, sınır… Bunlar çağ dışı.”

Kurtlar çoğaldıkça ceylanlar azınlığa dönüştü. Ama asıl kayıp sayıda değil, ruhta yaşanacaktı.

Önce eğitim alanlarına girdiler. Okulları yeniden kurdular. Ceylan yavrularına “Hayat bu kadar kural kaldırmaz” diye anlatmaya başladılar. Onlara ceylan olmayı değil, kurtlara benzemeyi........

© Milat