Almanya acı vatan – 3 |
Kamusal Alan Ahlâkı: Sessizliğin Terbiyesi
Almanya’da insanın ilk fark ettiği şey, binaların yüksekliği, yolların düzeni ya da şehirlerin tarihi dokusu değil; sessizlik. Şehrin içinden akıp giden bir sakinlik, bir ölçülülük hâli… Gürültünün, bağırarak konuşmanın, düzensizliğin neredeyse hiç görünmediği bir kamusal hayat.
Bu sessizlik yalnızca fiziksel bir huzur değil; toplumsal bir ahlâk biçimi. Gürültüsüz bir düzen nasıl mümkün olur? Basit ama güçlü bir ilkeye dayanıyor: “Benim özgürlüğüm, senin özgürlüğünün başladığı yerde biter.”
Almanya’da kamusal alan ahlâkı, bireyin başkasını rahatsız etmeme sorumluluğuyla kurulduğu için kimse yüksek sesle konuşmayı, gürültüyü, taşkınlığı “kendine hak” görmüyor. Evde yüksek müzik açmak, gece geç saatte çamaşır makinesi çalıştırmak, pazar sabahı matkapla duvar delmek… Bunlar yalnızca yasal olarak değil, toplumsal olarak da hoş karşılanmayan davranışlar. Bu noktada Alman filozof Arthur Schopenhauer’ın şu sözü adeta topluma yerleşmiş bir ilke gibi duruyor:
“Sessizlik, büyük zekânın en belirgin........