Sen Hep Giderdin Zaten |
Melaike Hanım'ın hikayesinden bahsetmemi ister miydiniz?
Ne tamamını burada anlatabileceğim kadar kısa; ne de ismine 'roman' diyebileceğim kadar uzun ve iç içe konulardan oluşan bir öykü bu. Bu yüzden aslında özeti tek cümleyle yapılabilecek olan, tema'sı ve ana fikri belli belirli olan bir hikaye... Ya da durun, şöyle yapalım gelin: onun hikayesinden değil de asıl mevzu bahis etmeye fazlasıyla değer bulduğum, bizlerce tuhaf karşılanabilecek, hayret içinde bırakan, garip bir özelliğinden söz edeyim burada 'yalnızca'. (Önce düşünüp sonra yazmak yerine, yazarken düşündüm; yazılı düşündüm.)
Yalnızca... Bu sözcüğü de özellikle seçtim, parantez dışındaki son cümlede. 'Yalnız' var içinde... Normalde bundan hep kaçınır ve 'sadece'yi kullanırım, onun yerine. Fakat konu Melaike Hanım olduğu zaman, yalnızlık çağrışımlı her kelime, kalemin ucundan kendiliğinden dökülür hep zaten. Damlayan o sevimsiz ve uğursuz mürekkebi de en azından harflerle şekillendirip yazmak istersiniz ki, damlayıp dökülen o karmaşa bari bir şeye benzesin... Yalnızlık, seçilen bir durum değil de içine yaka paça sürüklenilen bir şey olduğunda, kötücül ve zehirli bir terk edilme hissini köpürtüp, muhattabını içinde boğuyor çünkü. Seçilmiş ve asilzade değil, kişiyi içine sürükleyip oracıkta boğan denizlerin melikesi, Melaike........