Şeyma Hatice Bozoğlu yazdı: KHK’lıların çocukları hangi dinden koptu? |
Türkiye’de bugün geniş kesimler nezdinde gözden düşmüş ve nefret objesi haline gelmiş olan Fethullah Gülen’in ve onu “Hocaefendi” olarak kabul eden topluluğun, 15 Temmuz’un ardından; kuşaklar arası bir inanç kırılması ürettiği, dokuz yıl sonra görünür oldu.
Bu gecikme, yaşanan kırılmanın yeni olmasından değil; bir yandan darbe girişimi sonrasında uzun süre devam eden ve cemaat tabanının neredeyse her reşit bireyinin hayatına uzanan güvenlik ve yargı süreçleri, diğer yandan ise örgütün din anlayışının eleştiriye kapalı, katı, sınırları kesin, beslendiği kaynakları sınırlı olması nedeniyle, sorgulamanın uzun süre bastırılmış olmasından kaynaklanıyor.
İnanç alanındaki çatlağın en belirgin göstergesi, cemaat tabanına mensup ve Türkiye’de yaşayan ailelerin çocuklarının önemli bir bölümünün, yalnızca dindarlık adına konuşan aktörlerden değil, dindarlık biçiminin kendisinden artık hazzetmiyor olması. Bu kopuş, basit bir sekülerleşme eğilimi olarak okunamayacağı gibi, yalnızca yaşanan travmalarla da açıklanamaz.
MAK Danışmanlık’ın KHK’lılar ve çocuklarıyla yaptığı saha araştırmasının bulguları oldukça dikkat çekici. Elde edilen sonuçlar, cemaatin uzun yıllar boyunca takipçilerinin zihinsel ve duygusal dünyasını sistematik biçimde şekillendirdiği din anlayışının, ikinci nesil üzerinde tersine bir etki ürettiğini göstermekte.
1970’lerde “altın nesil” yetiştirmeyi hedefleyen dini organizasyonun, mağduriyeti en derinden yaşayanlarının çocuklarının bugün geldiği nokta, otorite, korku ve mutlak itaate dayalı bir dindarlığın, gözyaşı ve trajedi getirdiği gerçeğidir.
Araştırmayı değerlendiren Mehmet Ali Kulat, ankete katılan çocukların, yalnızca anne ve babalarının dindarlık biçimine değil, anne ve babalarının dindar olmalarına da öfke duymakta olduğunu belirtmekte: “Bu çocuklar, babalarının ve annelerinin hâlâ dindar olmalarına, namaz kılıyor olmalarına kızmakta; onlarla aynı çizgide olmaktan nefret etmektedir.”
Bu tepki, yalnızca bir kuşak isyanı olarak değil, cemaatin yıllar boyunca inşa ettiği kapalı, tek merkezli, tartışılamaz kabullere, dogmalara, efsanelere ve keramet anlatılarına yönelmiş daha derin bir reddiye olarak da okunabilir.
Aynı zamanda bu kopuş, onlara ebeveynlerinden miras kalan “FETÖcü” etiketinden kurtulmaya dönük bir imkânı da sunabilir.
Anne ve babalarının inandığı dinden “nefret eder hale” gelmenin neden bir açılıma gebe olabileceğini anlayabilmek için, öncelikle cemaatin takipçilerine sunduğu din anlatısına yakından bakmak yerinde olacaktır.
Bu yapı içinde din, yalnızca inanç esaslarıyla sınırlı kalmamış; okunacak metinler, uygulanacak pratikler ve benimsenmesi beklenen duygusal refleksler üzerinden tanımlanmıştır. Takipçilere önce Said Nursi’nin eserleri okutulmuş, zamanla bu külliyatın merkezine büyük ölçüde Fethullah Gülen’in metinleri yerleşmiştir. Dini bilgi giderek cemaat içi dolaşıma kapalı bir hal almış; farklı yorumlarla temas, sakıncalı görülmüştür.
Somut bir örnek olarak, örgüt içinde uzun yıllar boyunca meal okunması örtük biçimde engellenmiştir. Gerekçe, “Kur’an’ın herkes tarafından anlaşılabilir olmadığı” düşüncesidir. Meal, yoruma açık olduğu için kafa karışıklığına yol........