Komisyonun nihai raporuna adım adım (2) | MHP’ye göre “Kürt sorunu” yok: Umut hakkına muğlak çerçeve, koşullu yasal düzenleme, dünya deneyimlerine çelişkili yaklaşım |
Meclis’teki komisyona partilerin sunduğu raporları incelemeye MHP ile devam ediyoruz. MHP’nin 120 sayfalık raporu, “Kürt sorunu değil, terör sorunu olduğunu savundu. Vatandaşlık tanımı ve anadilde eğitimin anayasal düzlemde tartışılmasına yekten karşı çıkıldı. Raporda uluslararası çatışma tecrübeleri nedenleriyle ve çözüm süreçleriyle ele alınırken, Türkiye için “Terörün sebebi olmaz, terörle müzakere edilmez” tutumuyla çelişkili bir yaklaşım ortaya kondu. Umut hakkı söylem düzeyinde kabul edildi ancak uygulanması için yasalarda değişiklik önerisi veya uygulanamayacağı yönünde bir şerh raporda yer almadı.
TBMM Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun nihai raporunu oluşturmak üzere komisyondaki partiler kendi raporlarını iletmeye devam ederken, Medyascope partilerin önerilerini detaylarıyla inceliyor.
DEM Parti’nin ardından MHP’nin raporunda öne çıkanları ve geride kalanları mercek altına alıyoruz. MHP’nin raporunda tariflenen “Terörsüz Türkiye Projesi”, silahların susmasını mümkün kılabilecek araçları içerirken; kalıcı ve adil bir barış için gerekli olan hukuki ve toplumsal onarım mekanizmalarını sistematik biçimde dışarıda bırakıyor.
MHP’nin komisyona sunduğu rapor, daha ilk sayfalarda temel tezini net biçimde ortaya koyuyor: Türkiye’de bir Kürt sorunu yok; Türkiye’nin karşı karşıya olduğu mesele, “bölücü terör” sorunu. Bu yaklaşım, raporun tamamına yön veren ana çerçeveyi oluşturuyor. “Kürt sorunu” kavramsallaştırması reddedilirken, “milli birlik”, “beka” ve “devletin bölünmez bütünlüğü” vurguları öne çıkarılıyor.
“Terörle mücadelenin başarısı yalnızca örgütlerin bertaraf edilmesiyle değil, aynı zamanda vatandaş-devlet ilişkilerinde güven ile ölçülebilir” çıkarımını yapan raporda, Türkiye’nin izlediği stratejilerin salt güvenlik alanıyla sınırlı kalmadığının altı çiziliyor. Ancak raporun tamamında “Türkiye mecburiyetten değil, gücünün zirvesindeyken ve terörü artık işlevsiz hale getirmişken, bunu kalıcılaştırmak için Terörsüz Türkiye sürecini başlatmıştır” çizgisi hakim durumda.
Raporda demokratik kurumların güçlendirilmesi, hukukun üstünlüğünün sağlanması ve sosyo-ekonomik kalkınmanın desteklenmesi, güvenlik politikalarının tamamlayıcı bileşenleri olarak açıklandı. “Terörsüz Türkiye” ideali askeri operasyonların ötesinde; hukukun üstünlüğü, ekonomik refah, demokratik katılım ve toplumsal dayanışma ilkeleriyle temellendirilmiş bir devlet vizyonuna dayandırıldı.
Beka kavramının, Anayasa’nın ilk dört maddesinde tanımlanarak devletin dili, bayrağı, başkenti ve üniter yapısı gibi unsurların hukuki güvenceye bağlandığı kaydedilirken “Bu unsurları tartışmaya açan her söylem veya eylem, doğrudan beka ekseninde bir tehdit algısına yol açmaktadır” denildi.
“Terörle müzakere” örgütlere meşruiyet kazandırdığı gerekçesiyle reddedilirken, raporda “Terör örgütleriyle yapılan pazarlıklar kısa vadeli sakinleşme sağlasa bile uzun vadede ayrılıkçı taleplerin normalleşmesine yol açar. Türkiye’nin terörle mücadelesi ‘beka’ ekseninde kurumsallaşmış tarihsel bir devlet refleksidir” ifadelerine yer verildi.
Uzun siyasal ve tarihsel değerlendirmelerin ardından MHP, raporunda önerilerine yer verdi. Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) “etkin pişmanlık” hükümlerinin, en az bir yıl, en fazla üç yıl denetim altında tutmak kaydıyla cezalandırmamaya ve suça karışmamış olup örgütten gönüllü ayrılan kimseler hakkında da ceza verilmemesine imkan tanıdığına dikkat çekildi. MHP “örgütün tasfiyesi ve örgüt üyelerinin yeniden topluma kazandırılması için” üç aşamalı özel bir düzenleme önerdi:
1-Silahların tam olarak bırakılması,
2-Örgüt mensuplarının resmi işlem sebebiyle adli mercilere teslim olması,
3-Rehabilitasyon süreci.
Yasal düzenleme yapılabilmesi için MHP’nin koşulu, silahların tam olarak imha edilmesi ve örgüt yapısının tamamının dağıtılması, devletin emniyet güçlerince tespit edilmesi ve örgütün fiili varlığının sona erdiğinin resmî merciler tarafından ilan edilmesi oldu. Bu noktada örgüt mensuplarının mutlaka adli bir sürece tabî tutulması ve örgüt içindeki konumuna göre kademeli şekilde belirli şartlarda indiren, öteleyen ve ceza sorumluluğunu düşüren bir sistem öngörülmesi gerektiği ifade edildi. Ancak üçüncü aşamadaki rehabilitasyonun hangi kurumlar tarafından, hangi yasal statüyle yürütüleceği ise belirsiz bırakıldı.
“Yürütülen sürecin ruhuyla bağdaşmayacağı için” PKK ile bağlantı sebebiyle açılan soruşturmaların ertelenebileceği ancak bu süreçte kişilerin denetime tabî tutulması ve denetim süresince siyasi faaliyet yasağı getirilebileceği ifade edildi.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nun (CMK) ilgili hükümlerine dayanarak kamu davası açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesi, bu sürede şüphelinin gözlemlenmesi önerildi. PKK üyeliği nedeniyle hakkında dava olanlar içinse “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” kararı verilebileceği ifade edildi. Raporda şu ifadeler yer aldı:
“Yargılamaya devam edilmesi yürütülen sürecin ruhuyla bağdaşmayacağı için bu sistem yerine yine belli şartlar altında kovuşturmaya devam etmemeyi, yani yargılamanın durdurulmasını öngören, özel bir ‘yargılamanın durdurulması’ müessesesi kabul edilebilir. Durdurma kararı, yargılamaya konu fiilin mahiyetine göre belli bir süreyle sınırlandırılmalı, bu süre zarfında ilgili kişi bakımından denetim ve yükümlülük öngörülmeli, neticede suça avdet edilmemesi ve tedbirin gereklerine uygun davranılması halinde, düşme kararı verilmesi düşünülebilir.”
Ayrıca henüz kararı kesinleşmemiş dosyalarda sanık lehine hükümlerin uygulanacağı, çıkarılabilecek olası bir ceza indirimi yasasının kesinleşmemiş bütün davalara uygulanacağı da hatırlatıldı.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin çıkışlarının ardından umut hakkının “amacı bilinmeden tartışıldığı”........