menu_open Columnists
We use cookies to provide some features and experiences in QOSHE

More information  .  Close

Mümtaz’er Türköne yazdı: Kim kazanıyor, kim kaybediyor?

58 5
11.11.2025

Mümtaz’er Türköne, “Kim kazanıyor kim kaybediyor?” başlıklı yazısında Türkiye’de siyasî rekabetin yeni bir döneme girdiğini, iktidarın otokratik yapısının çözülmeye başladığını ve muhalefetin “vurmadan güç kazandığı” bir sürece girildiğini yazdı.

Stratejilerin ve taktik hamlelerin çarpışmasından doğan şimşekleri izliyoruz. Araya öfkeli haykırışlar gök gürültüsü şeklinde giriyor. İktidar, yani Erdoğan ile muhalefet, yani CHP arasında siyasî rekabet meydan savaşı şeklinde, en kıyıcı safhasında bütün hızıyla devam ediyor.

Savaşlar, tarafların çıkarlarının karşı karşıya geldiği anda yapılmaz. Savaşı başlatan somut durum değil her zaman tehdit algıları ve ihtimallerdir. 2028’de iktidarın değişecek olması ihtimali, bugünkü savaşın asıl sebebi. CHP bir tehdit olarak görülüyor. Bu ihtimal, kendiliğinden seçimi 2027’ye getiriyor, ama orada durmuyor. Bu belirlenme, kaybetme ihtimaline göre hesap yapanların bütün güçleri ile siyaset sahnesinde mevzi almalarına yol açıyor ve daha da erken bir seçime Türkiye’yi zorluyor. 2026’da badem ağaçları çiçek açarken yapılacak bir erken seçim, zayıf olmayan bir ihtimal.

Taraflar elbette denk güçlerle savaşmıyor. İktidar kanadı ömrünü uzatmak için elinin altındaki bütün güçleri ve imkânları seferber ediyor. Muhalefetin yapabildiği ise sabırla direnmekten ibaret. Savaş, halkın hakemliğinde sürdüğü için güç değil adalet duygusu sonucu belirliyor.

2024’ün Ekim ayında başlayan ve Türkiye’yi yepyeni bir istikamete sürükleyen dinamiklerin meyvelerini, 2026 gelmeden soframızda göreceğiz. İran’ın ABD-İsrail eliyle devreden çıkartılması, Suriye iç savaşının sona ermesi, Türkiye’yi bölgenin en güçlü aktörü haline getirdi. Aynı zamanda Türkiye bölge politikasında ABD ve İngiltere ile daha sıkı bir işbirliği içine girdi. Çözüm süreci, yeni dinamikler, pozisyon değiştiren ana aktörler ve Türkiye’nin iradesini aşan bölge dengelerinin eseri olarak altın tepside önümüze kondu.

Çözüm sürecinin vazgeçilmezi olan demokrasi-hukuk zemini, 2017-2023 arasında kendi otokrasisini inşa eden Saray’ın elindeki güç ve iktidar araçlarını etkisiz hale getiriyordu. Bu araçlar olmadan yönetemeyeceğini düşünen iktidar, sürece sabırla karşı durdu; zamana oynadı ve talihin önüne çıkartacağı fırsatlara bel bağladı. Beklenen talih kuşu gelmedi, zaman tükendi. İşte bu yüzden son bir yılın sonuçları, sel sularının geride bıraktığı işlenmeye elverişli alüvyonlu topraklar gibi önümüzde uzanacak.

Selahattin Demirtaş’ın serbest kalması, tek başına, zincirleme yeni reaksiyonlar başlatacak dönüm noktalarından biri olacak. Komisyon’un iktidara kazandırdığı süre de uzatmalara gitmiş........

© Medyascope