Mümtaz’er Türköne yazdı: Ahtapotun kolları

Siyasî bir davanın sadece defteri dürülenler için değil, bu siyasî davayı güdenler için de sonuçları olur. Camdan köşklerde yaşayanların, komşunun kulübesinin küçük camına taş atmasından daha ileri sonuçlardır, karşınıza çıkacak olan.

Siyasî davayı güdenlerin, her şeyden önce rakiplerini yargının ince dişlerinde parçalayıp öğütürken bir kamuoyu algısı oluşturmayı hesaplar. Mücrim sıfatıyla, arkasında jandarmalar, hâkimlerin oturduğu yüksek platformun aşağısında mecburen saygılı bir şekilde duran bir Cumhurbaşkanı adayının havasının sönmesi, sirk maymunu gibi temaşa edilmesi ve itibarının yerle yeksan olması beklenir. Hırsız, yolsuz, casus, vatan haini yaftalarıyla ülke çapında bir toplumsal linçe uğraması umulur.

Dava siyasî dava olduğuna göre, gerçeğin ortaya çıkması değil peşinen yargılanıp mahkûm olması amaçlanır.

Bunlar gerçekleşmezse, umulanın tam tersi olur: Yargılanan mazlum, yargılayanlar da vicdanlarda mahkûm olur.

Uzun zamandır beklenen siyasî bomba patlamış, siyasî davayı güdenler eteklerindeki taşı dökmüş, kıymetli cephanelerini harcamış oldular. İktidarın, rakibine karşı uzun zamandır beklenen altın vuruşu gerçekleşti.

Peki sonuç ne oldu?

O kadar iddialı, o kadar kapsamlı, o kadar detaylı ve tabii o kadar hacimli ki, böyle bir dava fiilen görülemez.

Bir propaganda materyali olarak iddianameyi, iktidar yandaşları bile muhalefeti kepaze etmek maksadıyla anlayıp kullanmakta aciz kaldılar. Hukukta sarahat esastır. İddianame, teknik olarak dar ve karmaşık patikalara saparak olayları ve olguları kalın bir pus tabakasının altına yerleştirmiş. Hacimli ve çapraşık bir iddianamenin, kamuoyunda daha ağır bir etki yaratacağını hesaplamış. Demokratik siyasî rekabet içinde siyasî faaliyetin suç konusu olduğunu kanıtlamak........

© Medyascope