Başkasının talihsizliğinde kendini bulmak: Oh olsun duygusundan iktidarın haz ekonomisine

Vaktinde özgüveninizi yerle bir eden sevgilinizin geçen hafta nikah masasında terk edildiğini, yıllarca hazırlandığınız iş mülakatında haksız yere elenmenize neden olan kibir abidesinin kovulduğunu, çocukluktan beri kıyaslandığınız “altın çocuk” kuzeninizin beklenmedik şekilde yüz kızartıcı bir suç işlediğini söylesem, ne hissedersiniz? İçten içe “oh olsun!” deyip, hemen ardından bu düşünce yüzünden derinlerde bir utanç da duyuyorsanız, Schadenfreude üzerine konuşabiliriz.

Londra’daki Queen Mary Üniversitesi Duygular Tarihi Merkezi’nde araştırma görevlisi olan Tiffany Watt Smith, akademik kariyerine başlamadan önce tiyatro yönetmenliği yapmış bir araştırmacı. İnsan davranışlarını laboratuvarda değil, tarihin ve gündelik hayatın içinde gözlemlemeyi tercih ediyor. Bir önceki çalışması Duygular Sözlüğü: Acımadan Zevklenmeye (çev. Elif Ersavcı, Kolektif Kitap, 2018), duyguların kültürel tarihine dair başvuru niteliğinde bir rehber olarak öne çıkmıştı.

Smith aynı zamanda bir TED konuşmacısı; “Duygular nasıl tanımlanır, nasıl değişir?” başlıklı konuşması kısa sürede yüz binlerce kez izlendi. Pandemi döneminde verdiği bir röportajda ise duyguların yalnızca bireysel değil, toplumsal krizlerde ve siyaset dilinde de nasıl yönlendirildiğini vurgulayarak “toplumların duygusal rejimleri” kavramını tartışmaya açtı.

Beş yıl önce yayımlanan Schadenfreude: The Joy of Another’s Misfortune kitabında ise bugünlerde belki de en çok konuşmamız gereken duygulardan birinin peşine düşüyor. Eser, Nüvit Bingöl’ün çevirisiyle Kolektif Kitap tarafından 2019’da Schadenfreude Başkasının Talihsizliğinden Duyulan Keyif adıyla Türkçeye kazandırıldı. Smith’in ince ama yoğun denemesi, hem insanın karanlık tarafına dürüstçe bakmamızı istiyor hem de bu duygunun toplumsal, hatta siyasal yönlerini fark etmemizi sağlıyor.

İnsanın tarihi kafa karıştırıcı gerçekten…

Birçok öğretide ve kıssada “gülme komşuna, gelir başına” nasihatleri nesiller boyu aktarılırken, bir taraftan yüzyıllardır pek çok dinde Tanrı’nın günahkârları cayır cayır yakarken iyilerin onları seyretme hayaliyle yaşadığını biliyoruz.

Smith de okuruna bunu hatırlatarak başlamak istemiş olmalı ki kitabın ilk sayfasında Katolik Kilisesi’nin temel öğretilerinden biri kabul edilen Summa Theologiae’den alıntı yapıyor:

Göklerin krallığındaki mukaddes ruhlar, melunların cezalarına tanık olacaklar ki saadetleri misliyle artsın.”

İster istemez akla geliyor:

Acaba başkasının düşüşüne değil de kendi kırılganlığımızı bastırmanın mı bağımlısıyız?

Bize “oh olsun”........

© Medyascope