İsmail Fatih Ceylan yazdı: Oh desek dünya yıkılacak

Son yıllarda yaşadıklarımız bizi âdeta kendimize dönük bir insan tipine dönüştürdü; kendimizden ve dertlerimizden başka hiçbir şeyi gözümüz görmüyor.

Umudu unuttuk, müjdelere, güzel haberlere hasret kaldık. Karanlıklarımızın aydınlanacağına inanamıyoruz; bütün bunlar bize hayal gibi geliyor.

Bu hayalin ızdırabını çekiyoruz.

Farkında olalım veya olmayalım, artık değiştiğimiz doğru. Dışa dönük yaşam biçimi bizi sarmıyor; hayattan zevk aldığımız da pek söylenemez.

Zaman geliyor, yaşamaz olsaydık diye eseflenmekten kendimizi alamaz hâle geliyoruz.

Bir süredir bir kuşağın insanları olarak daha çok kendi dünyamızda yaşıyoruz. Öyle sarsıcı, yürek yaralayıcı, öfkelendirici şeyler yaşandı ki sanki bir anda herkesi meşgul eden bir dert verildi.

Olmaz denilen şeylerin olması, kalplere korkular, endişeler salınması, anlatılması zor duygulara, değişimlere sürükledi insanları. Yetmiş yaşındaki insanlar bile düne kadar kendisine imkânsız gelecek fikrî değişimlere yönelme ihtiyacı hissetti. O yaşına kadar kutsal saydıkları değerlerin bir yanılgı olduğuna inanan insanların sayısı çoğaldı, gün geçtikçe de artıyor.

Her tarafı kaplayan bir karanlık çökmüş de aydınlatacak bir ışık arıyor iç dünyalarımız. Fakat gün gün umutların söndürülmesi yoruyor, yıpratıyor herkesi.

İnsanları, çevremizi, sevdiklerimizi düşünün; sevmediklerimizden farkı yok sevdiklerimizin. Yaşama biçimimiz ve ilişkilerimiz bizi bu noktaya sürükledi maalesef.

Başka değerler daha ön planda.

Sanat çalışmaları, toplumsallık, siyasa, edebiyat, felsefe çoğunu artık ilgilendirmiyor; bunlar da geri planda kaldı neredeyse.

Hayatımız karma karışık geçiyor.

Ne yapacağımızı, insanlara karşı nasıl davranacağımızı bilemiyoruz. Yalnızlıktan ve kendimizi koyvermişlikten hoşlanır hâle geldik.

Geçmişle bugünü kıyasladığımızda durum gerçekten iç karartıcı ve geleceği düşünmek bile ürkütüyor çoğumuzu.

Çevremizde, dünyamızda kişilik bakımından silinmiş hissetmek… Geçmiş zamanla dolu olmak, anılarla yaşamak… Yitirdiğimiz kişiler, yok olan içtenlik, kaybolan günler…

Bu konuları konuşmak, anlatmak, iç dökmek bizi yoruyor; iç dünyamızdaki sarsıntıları şiddetlendiriyor, dağıldığımızı, ufalandığımızı benliğimizde hissediyoruz.

İyileşmez bir hastalıkla sayıklar gibi konuşturuyoruz........

© Medyascope