Trump yönetiminin dış politikasındaki iki kanat: Marco Rubio ve J. D. Vance |
Ukrayna ile Avrupalı destekçileri Washington’ın onlara sunduğu çok aleyhte barış planı üzerinde çalışabildilerse, “America First” (“Önce Amerika”) sloganının ne demek olduğu üzerine ABD’nin tepesinde iki görüşü çatıştıran çatlak sâyesinde oldu bu. Haldun Bayrı, Mediapart’ta yer alan yazıyı sizler için çevirdi.
Son on günün özel olarak müsveddeyi andıran diplomatik silsilesi, Kiev’i ve Avrupalı yetkilileri çok sevindirecek şekilde ABD diplomasisinin başındaki Marco Rubio’yu Ukrayna barış müzâkerelerinin merkezine tekrar yerleştirmiş görünüyor. Cumhuriyetçi Parti’nin Donald Trump’a boyun eğmesinden hayli önce partinin önemli çehrelerinden biri olan Rubio ile, MAGA (“Make America Great Again”) hareketinin baş ideoloğu J. D. Vance arasındaki bir rekabeti açığa vurdu bu silsile.
Yalnızca kişisel bir rekabet söz konusu değil burada; hedefteki 2028 başkanlık seçimi ve Trumpçılığın mîrâsı bahsinde, “America First” (“Önce Amerika”) sloganına atfedilen anlam hakkındaki görüş ayrılıkları söz konusu. En derin kırılma noktası da tam olarak dış politikayı kapsıyor; Donald Trump’ın kendi businessman tecrübesinin rehberliğinde ilerlemek dışında hiçbir doktrininin olmadığı bir konu bu: Anlaşmalar yapıyor, güçlüden yana oluyor, ülke için –ve kendi zümresi için– oradan bir fayda sağlıyor.
Bu kırılma özellikle Avrupa’nın yeri, transatlantik ilişkinin statüsü ve Rusya’ya bakış konularında. İki cephenin şekillendiği görülüyor. Bir tarafta, ABD’nin hakîkaten geri çekilmesinden yana olan Vance’in cephesi; diğer tarafta ise, önceki yönetimlerden farklı olarak, düpedüz izolasyonist olmaksızın milliyetçi bir dış politika öneren Marco Rubio’nun cephesi.
J. D. Vance’in Avrupa’ya olan husûmeti biliniyor. Hattâ Başkan Yardımcısı bu noktada Donald Trump’tan daha dogmatik. Şubat 2025’teki Münih Konferansı’nda yaptığı konuşma hatırlarda; Avrupa demokrasilerine ve Avrupa Birliği’ni oluşturan 27 ülkeye karşı zehir zemberek bir söylevdi o. 2023-2024’te, daha senatör iken, Vance Ukrayna’ya yapılan yardıma karşı çıkanların da önde gelenlerindendi.
Mart ayında sızdırılan, Signal adlı mesajlaşma yazılımındaki özel bir görüşmesi (yanlışlıkla gruba dâhil edilmiş olan The Atlantic dergisinden gazeteci Jeffrey Goldberg’in açığa çıkardığı) Avrupa’yı ne kadar küçümsediğini göstermekteydi. Ayrıca Fox News kanalında, “uygarlık bakımından intihar etmekte olan” bir kıtadan söz etmişti.
Vance öncelikle Avrupa Birliği’ni ve yöneticilerini eleştiriyor elbette; çünkü Birleşik Krallık’tan Macaristan’a, Almanya’dakiler de dâhil olmak üzere, kültür savaşlarında MAGA’nın tarafında olan aşırı sağ partiler onun gözünde değerli. Ona göre, Avrupa “Hıristiyan Batı’nın beşiği”; fakat AB, onun aşağıladığı “küreselci elit”le, yani ABD’deki Demokratlar’ın bir uzantısıyla özdeşleşmiş.
J. D. Vance, Claremont Enstitüsü’nden Silicon Valley’ye ve Heritage Vakfı’na, bu arada da en etkili podcast’çılara varıncaya kadar, Donald Trump’ın iktidâra dönüşünü hazırlamış olan örgütlerde ve medyalarda ağlarını yöntemli bir biçimde uzun zamandır örmüştü. Yönetimde güçlü müttefikleri var: Özellikle Pentagon’un beyni Elbridge Colby (Savunma Bakanı Pete Hegseth’in yardımcısı), ama aynı zamanda Daniel Driscoll. Bir “barış planı”nın ilk yirmi sekiz maddesini Ukrayna’ya götürmekle J. D. Vance tarafından görevlendirilen Kara Kuvvetleri Sekreteri Driscoll’un siyâsî ağırlığının artmakta olduğu........