Eski “Akil İnsanlar”ın gözünden yeni süreç (3) | Kezban Hatemi: “Maliyeti insan olan sorunun çözümünde bütün siyasiler elini taşın altına koymalı”
Kezban Hatemi, ismi Türk siyasetinde iz bırakan önemli davalarla öne çıkan bir avukat. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde Siirt’te okuduğu şiirin ardından başlayan yargı sürecinde temyiz dilekçesini Kezban Hatemi yazdı. Hrant Dink cinayetinin ardından açılan davada Dink ailesinin avukatlığını üstlenen Hatemi, aynı zamanda Katolik, Ortodoks ve Süryani, Musevi cemaatlerinin temel hak ve özgürlüklerine ilişkin davalarının savunucusu ve Patrik Bartholomeos’un hukuk danışmanı. Halen DPI Uzmanlar Heyeti’nde Türkiye Demokrasi Platformu başkanlığını yürüten Hatemi, Galata Üniversitesi mütevelli heyeti üyesi olarak görev yapıyor. Kezban Hatemi, 3 Nisan 2013’te AKP hükümeti tarafından açıklanan ve barış sürecini yönetecek olan 63 kişilik “Akil İnsanlar” listesinde yer aldı. Göksel Göksu, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki heyette görev alan Hatemi’ye bugün yürütülen sürece ilişkin görüşlerini sordu.
Kezban Hatemi: Kasım 2002 seçimlerinde tek başına iktidar olan AK Parti’nin ilk iktidar yıllarında Avrupa Birliği’ne tam üyelik için müzakerelere başlamak çok önemli bir hedefti. Kopenhag Kriterleri’ni karşılamak amacıyla bir dizi reform yapıldı. Olağanüstü halin kaldırılması, gözaltı sürelerinin kısaltılması, DGM’lerin kaldırılması, çocuklara Kürtçe isim koymanın önünün açılması, Kürtçe yayın yapmanın serbest bırakılması, özel kurslarda Kürtçe öğrenmenin mümkün olması gibi Kürtçe’ye yönelik yasakların tedricen kaldırılması, köy boşaltma ve faili meçhul cinayetlerden doğan zararların tazmini gibi reformların çok önemli bir kısmı “Kürt sorunu” ile ilgiliydi.
Ağustos 2005’te o sırada başbakan olan Erdoğan’ın, Ankara’da aydınlarla görüşmesinin ardından Diyarbakır’da halka hitaben yaptığı konuşma sadece Kürtler arasında değil, ulusal ve uluslararası kamuoyunda büyük yankı buldu.
İlk defa bir Başbakan “Kürt Sorunu” diyor ve bu sorunun kendi sorunu olduğunu ilan ediyor, geçmişle yüzleşmeden söz ediyor, daha çok demokrasi, daha çok vatandaşlık hukuku, daha çok refahla sorunu çözeceklerini vurguluyordu. Artık devlet, Kürt sorununun varlığını kabul ve ikrar ediyordu, ancak bu konuşma milliyetçi-ulusalcı kesimlerde olumsuz ve sert tepkilere neden oldu. Dolayısıyla bu konuşmanın gereği olan adımlar kısa sürede atılmadı.
Takip eden yıllarda Terörle Mücadele Kanunu ve Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu başta olmak üzere ceza mevzuatında hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı, yani geri adım, sayılabilecek düzenlemelere gidildi; reformlar da adeta durma noktasına geldi.
2009’da AK Parti iktidarı bu defa “Kürt Açılımı” düşüncesini kamuoyunun gündemine getirerek sorunun bütün boyutlarıyla tartışılmasını ve toplumsallaşmasını sağladı.
AK Parti somut bir çözüm önermiyor, tam tersine herkesin düşüncesini ortaya koymasını istiyor ve birlikte bir çözüm politikası geliştirmeyi tercih ediyordu. Ancak bu girişime yönelik tepkiler nedeniyle isim değişikliğine gidildi. Önce “Demokratik Açılım” daha sonra ise “Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi” adı verilen sürecin koordinatörlüğünü İçişleri Bakanı Beşir Atalay yürüttü. Maalesef siyasi partilerle temas ve işbirliği sağlanamadı. Ancak meslek kuruluşları, STK’lar, üniversiteler, medya, kanaat önderleri ve aydınlarla uzun görüşmeler yapıldı.
TBMM’de ilk kez özel bir oturumla sorun tartışmaya açıldı, bir yandan bir grup PKK mensubu ve Irak Kürdistanı’ndaki Mahmur Kampı’ndan bazı mültecilerin Türkiye’ye gelmesi planlandı.
Kezban Hatemi: 34 kişilik grubun Habur Sınır Kapısı’ndan girişi, bir tarafta sevinç diğer tarafta karşıt gösteriler yapılmasına yol açtı. 2009’da başlayan açılım sürecine en büyük darbeyi KCK Operasyonları, siyasetçi, sendikacı, STK temsilcisi kişilerin (özellikle Diyarbakır’da belediye başkanları, çok sayıda siyasetçinin elleri kelepçeli halde adliyeye getirilmesi, tutuklanması halkta umutsuzluğa yol açtı, anadilde savunma sorunu, tutukluluk sürelerinin sürekli uzatılması umutları yerle bir etti) tutuklanması vurdu. Öcalan’la ve PKK yöneticileriyle görüşmeler yürütülürken aynı zamanda BDP yöneticilerine, STK yöneticilerine yönelik operasyonlar ve tutuklamalar güvensizliğin daha da derinleşmesine neden oldu. Bütün bu olumsuz gelişmelerin yanı sıra TRT’de 24 saat yayın yapan TRT Şeş’in açılması, lisans ve lisansüstü seviyede Kürtçe dil eğitiminin üniversitelerde verilmeye başlanması, cezaevlerinde Kürtçe konuşmanın önündeki engellerin kaldırılması gibi adımların atılmasına da devam edildi.
Kezban Hatemi: Tabii… Devletin MİT aracılığıyla Öcalan’la ve PKK ile sürdürdüğü Oslo Süreci’nin kesintiye........
© Medyascope
