Eski “Akil İnsanlar”ın gözünden yeni süreç (18) | Levent Korkut: “Kalıcı barışa olan yol daha uzun”
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi’nin kurucularından Levent Korkut, aynı örgütün Türkiye Şubesi Başkanlığı’nı yürüttü ve Uluslararası Yönetim Kurulu üyesiydi. 2012-2016’da Türkiye İnsan Hakları Kurumu’nun bünyesinde kurulan İnsan Hakları Kurulu’nda görev yaptı. 2005’te kurulan İnsan Hakları Ortak Platformu çalışmalarına destek vermeyi sürdüren Korkut, halen kuruluşuna katıldığı Sivil Toplumu Geliştirme Merkezi’nin yönetim kurulu başkanlığı ile Barış Vakfı’nın yönetim kurulu üyeliğini yürütüyor. İstanbul Medipol Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde akademik yaşamını devam ettiren Korkut’un hukuk teorisi, sivil toplum, anayasa hukuku, insan hakları, ayrımcılık, eşitlik gibi konularda kitap, makale, rapor ve çevirileri bulunmaktadır. 2013’te açıklanan barış sürecini yönetecek 63 kişilik listeye Marmara Bölge Temsilcisi olarak giren Levent Korkut, yeni süreci Göksel Göksu’ya değerlendirdi.
Levent Korkut: Hiç umulmayan aktörlerin barış girişimlerine ön ayak olmaları görülmedik bir durum değil. Kolombiya’da 2006 yılında Birlik Partisi Başkanı Uribe’nin yeniden seçilmesinden sonra Juan Manuel Santos, Millî Savunma Bakanı olarak atandı ve Başkan Uribe’nin güvenlik politikalarını savunmaya devam ederek FARC ve Kolombiya’da faaliyet gösteren diğer gerilla gruplarına karşı güçlü ve sert bir duruş sergiledi.
2010 seçimlerinde başkan seçilen Santos, 2016 yılında FARC ile barış anlaşması imzaladı ve aynı yıl Nobel Barış Ödülü’nü kazandı. Kimse onun gibi “şahin” bir politikacıdan 1965’ten beri devam eden ve defalarca başarısız barış süreci yaşanan bir çatışmada pozitif rol oynamasını beklemiyordu. Örnekleri artırabiliriz. Güney Afrika’da de Klerk, Filipinler’de milliyetçi Duterte yine kendilerinden barış rolü oynaması tahmin edilmeyen kişilerdi.
Bu kişiler belki ideal roller üstlenmediler ama kendi siyasi geleceklerini riske attılar ve girişimleri sonuç verdi. Barış girişimleri siyasi riski yüksek faaliyetler arasındadır. Siyasi liderler belirsizlikler içeren konulara girmek istemez, kendi politikalarına zıt söylemlerden uzak durmayı yeğlerler. Barış girişimi ise doğası gereği belirsizliklerle dolu bir patikada ilerlemeyi, dikkatli olmayı, retorikten ayrılmayı, sadece takipçileri değil genel olarak toplumu ikna etmeyi gerektirir. Liderler, destekçilerine rahatsız edebilecek gerçekleri söylemeye, eleştirileri göğüslemeye, sabırlı olmaya ve ihanetlere katlanmaya hazır olmalıdır. Barışa kapı açmak yapılması en kolay olanın yapılması gereken en doğru şeyle çeliştiği bir sürece girmektir. Siyasi pragmatizm kolaya kayma eğilimindedir ama kolay olanı tercih ederek barışı tesis edemezsiniz.
Bu beklenmedik kişiler listesine Bahçeli de eklendi. Bu durumu negatif değil, pozitif okuyanlar arasındayım. Önemli yol kazaları yaşanmadığı sürece farklı kesimlerin birlikteliği süreçleri güçlendiriyor, dar siyasi çıkarların ötesine geçilmesini sağlıyor. Belli bir ısınma noktasına gelindiğinde ise artık hiçbir aktör tek başına süreci sonlandırma girişiminde bulunamıyor.
Barışı savunanların barışa giden yolda her fırsatı değerlendirmeleri gerekir. Birçok süreç siyasi liderler istediği için değil, sahanın gereksinimleri ve ihtiyaçlar zorladığı için inşa edildi. Türkiye’de de durum farklı değil. Doğaldır ki barış savunucularının tek yanlı olmamak kaydıyla olan bitenle ilgili yapıcı eleştirileri, değerlendirmeleri, uyarıları olacaktır. Üyesi olduğum ve yönetiminde bulunduğum Barış Vakfı ve insan hakları örgütleri ile hak temelli çalışan tüm sivil toplum örgütlerinin bu olgun katkıları vereceğinden eminim. Kişisel beklentilerim kısa ve uzun vadeli olarak iki başlıkta toplanabilir. Kısa vadede üzerinde anlaşmaya varılan bir zeminin oluşarak silahın devreden çıkarılması, uzun vadede ise özellikle ilk çözüm sürecinin başarısızlığı üzerine girilen patikadan çıkılarak Türkiye’nin tüm sorunlarına diyalog, karşılıklı anlayış, eşitlik ve adalet temelinde özgürlükçü yaklaşımların geliştirildiği katılımcı demokratik ortamın oluşması.
Levent Korkut: Barış süreçlerinin ilk dönemi devlet adına hareket edenlerin duruma hakim olduklarını, karşı tarafın da henüz tükenmediğini gösterme ihtiyacında oldukları kritik bir dönemdir. Devletlerle silahlı çatışmaya girenler çatışmayı sonlandırmanın kendi güçsüzlüklerinden kaynaklanmadığını ispatlamak amacıyla eylemlerini yoğunlaştırabilir. Çoğu örnekte bu dönemde silahlı çatışmaların arttığı da bir vakıadır. Santos 2010’da iktidara geldiğinde diyalog kapılarını açarken aynı yıl FARC lideri öldürüldü. IRA Hayırlı Cuma Anlaşması’nın imzalandığı Nisan 1998’den dört ay sonra en fazla ölüme yol açan eylemini gerçekleştirdi. Devletin özel anti-terör güçleri ve ETA en kanlı çatışmalarını yüzde 82 gibi bir çoğunlukla referandumdan geçen, Bask bölgesinde de yüzde 72 destek bulan ve ciddi bir demokratikleşme paketi içeren anayasanın yürürlüğe girmesinden sonra, “Kirli Savaş” olarak adlandırılan dönemde gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önceki döneme göre çok daha temkinli bir şekilde hareket ediyor. Aynı ülkede birden fazla süreç gördüğümüz örnek çok olmakla birlikte, aynı iktidar tarafından birden fazla süreç yaşanan bir örnek, en azından benim bildiğim kadarıyla yok. Barış girişimi bu nedenle Bahçeli’nin inisiyatifi ile gündeme geldi. Ben iki lider arasında bir temel farklılık olduğunu düşünmüyorum. Tam tersine iktidar kanadının konuyu düşündüğü ve planlı hareket ettiği görüşündeyim. Cumhurbaşkanı’nın arkada durmasının farklı nedenleri olabilir. Bir kez daha başarısız olma endişesi, Suriye ile ilgili süregiden uluslararası müzakerelerin gerektirdiği siyasi stratejik tutum, vatandaş desteğini koruma arzusu, ayrıntılardan çok tempoyu belirleyen bir konumda olmayı tercih etme geride durmanın nedenleri olabilir. Erdoğan 15 Ocak’taki grup toplantısında Ekim’den beri olan gelişmeleri ve Bahçeli’nin girişimini destekleyen bir konuşma yaptı. Öyle görünüyor ki belli aşamalarda Erdoğan devreye girerek........
© Medyascope
