Cevat Düşün yazdı: Kapitalizmin zihin kodları ve komünalist şuur
İnsanlık tarihi yalnızca savaşların, icatların ve iktidar değişimlerinin süreci değildir; aynı zamanda zihniyetlerin tarihidir. Toplumları dönüştüren asıl güç ne silahlardır, ne makineler, ne de paradır. Asıl belirleyici olan, insanın dünyayı nasıl anlamlandırdığı, kendisini nerede konumlandırdığı ve başkasıyla hangi etik bağ üzerinden ilişki kurduğudur. Bu nedenle her tarihsel kırılma önce bilinçte başlar. Kapitalist modernite, çoğu zaman sanayi devrimiyle başlatılan teknik bir süreç gibi anlatılır. Oysa bu anlatı yalnızca sonuçları tarif eder; nedenleri değil. Bugün içinde yaşadığımız sistem, fabrikaların dumanıyla değil; itaatin normalleştirildiği, eşitsizliğin doğallaştırıldığı ve gücün kutsandığı en eski düşünce kalıplarıyla inşa edilmiştir. Bu kalıplar, Babil’den Asur’a, imparatorluklardan ulus-devletlere uzanan uzun bir zihinsel sürekliliğin ürünüdür.
Modern birey, tarihsel olarak benzeri görülmemiş bir özgürlük söylemiyle “özne” olarak anlamlandırılmış ve konumlandırılmışken, paralel olarak yoğun bir yönlendirme rejimine maruz bırakılmıştır. Arzu, korku ve kimlik, piyasaya uyarlanmış biçimler içinde yeniden üretilmiş; bu süreçte tüketim, ekonomik bir etkinlik olmanın ötesine geçerek varoluşsal bir pratiğe dönüşmüştür. Sonuçta insan, özne olma iddiasını yitirmiş ve piyasa mantığının nesnesi hâline gelmiştir.
Bu düşüncelerle, kapitalist sistemi yalnızca bir ekonomik düzen olarak değil; ontolojik, psikolojik, etik ve politik bir zihniyet rejimi olarak ele alıyorum. Amacım hazır ve kolay cevaplar üretmek değil; bastırılmış, ötelenmiş ve görünmez kılınmış soruları görünür hâle getirmektir. Çünkü bana göre insanlığın bugün yaşadığı kriz bir kaynak krizi değil; derin bir varoluşsal ve anlam krizidir.
Aynı zamanda bu satırları, umutsuzluğun teorisini yapmak için değil; başka bir mümkünlüğün izini sürmek için yazıyorum. Benim için komünalist şuur, romantik bir ütopya değil; tarihin farklı anlarında defalarca ortaya çıkmış, bastırılmış ama asla yok edilememiş direniş tarihinin belleğini hatırlatır. 1968 kuşağının kolektif cesareti ise bu hafızanın en parlak tarihsel örneklerinden biridir.
Amacım, bireysel kurtuluşu yücelten anlatıları çoğaltmak değil; insanlığın ortak özgürleşme kapasitesini yeniden hatırlatmaktır. Millî ve ideolojik çitlerin ötesinde, insanın insanla eşit, doğayla uyumlu ve iktidarla bilinçli bir mesafe koyabildiği bir geleceğin yolunun kolektif şuurdan geçtiğine inanıyorum. Ve artık sormamız gereken en önemli ve hayati soru şudur: Daha neye sahip olacağız? değil; nasıl bir bilinçle var olacağız?
Kapitalist modernite, yaygın inanışın aksine, sanayi devrimiyle başlamış bir tarihsel dönüm noktası değil; insanlık tarihinin çok daha eski zihniyet katmanlarından günümüze taşınan ve modern biçimde şekillenen bir sürekliliktir. Sanayi devrimi, bu zihniyetin doğuşunu değil, yalnızca kurumsallaşmasını ve hız kazanmasını temsil eder. Kapitalizmi kavramak için makinelerin uğultusuna değil; iktidarların ilkel ve tahakkümcü düşüncelerle ördüğü en eski bağlara bakmak gerekir. Kapitalist modernitenin zihniyet kökleri, Antik Yunan’ın akıl ve erdem tartışmalarının çok öncesine, Babil’in nasihatçilerine, Asur’un fetih ve yasalarının sistemleştiği saraylara kadar uzanır. Mezopotamya, Mısır, Meksika, Peru ve Roma’da tanrısal düzen kisvesi altında kurulan hiyerarşik toplumlar, insanın değerini,........





















Toi Staff
Sabine Sterk
Penny S. Tee
Gideon Levy
Waka Ikeda
Grant Arthur Gochin
Tarik Cyril Amar